Yusuf'a nazire

Ahmet Yılmaz

Ahmet Yılmaz

02 Mar 2019 02:54
  • “Bir Medrese-i Yusufiye Talebesinin İç Döküşü” veya “Dedi-Dedim” şiiri beni derinden etkiledi. Dilimden nazîre mahiyetinde aşağıdaki satırlar döküldü. Şairler ve şair ruhlular kusurlarımı bağışlasınlar.

    YUSUF’UN DEDİ-DEDİM’İNE NAZÎRE

    Dedin : Kaldığım yer Yusuflara yurt olan, medresedir.
    Dedim: Ârif için talih kuşudur o, başa konan, mertebedir!

    Dedin: İçimde deryalar var, bilmez misin?
    Dedim: Ötede, “havz-ı kevser” yâr, istemez misin?

    Dedin: Âhım duyulmaz, yoksa sû-i edeptendir.
    Dedim: Edep âbidesi Yusuf’a izhâr ne gerektir?

    Dedin: Kelimelerim kuru, kırık kalbin sahibiyle, buluşmadayım.
    Dedim: Kalbin der, mahkeme-i kübrânın hâkimiyle kavuşmadayım!

    Dedin: Gönül sahibi hâl-i hicrânımı bilmez mi?
    Dedim: Yusuf’un vakarından hakikat sezilmez mi?

    Dedin: Rabbim var iken bende yeisten eser yok, ümit çok!
    Dedim: Hakk’ın velîsisin, sönsün nifak, yaşasın şok, yine şok!

    Dedin: Karanlık dehliz de ne? Kabir hayali hiç kurmaz mısın?
    Dedim: Hedeflerin kanatlandı, aştı âfâkı, azıcık durmaz mısın?

    Dedin: Burada ebet yok anlarsan, muvakkat müebbet olmaz!
    Dedim: Şikak şakısın müebbet, âşık kalp mâsivâ ile dolmaz!

    Dedin: Ana baba hasretle ağlar amma, vuslat arzusu Rahmân’a bağlar.
    Dedim: Kalp sızlar, göz yaşarır, Yakupların göz pınarları senle çağlar!

    Dedin: Eş mi dersin? Beklemek Yakup’a kader olmuş!
    Dedim: Oooof, Oooof ne zormuş! Kederi pek bolmuş!

    Dedin: Yavrular mı? Çile çekenler Hakk’ın oldular.
    Dedim: Doğru dersin de Eylül çiçekleri gibi soldular!

    Dedin: Eş-dost, yalancı bahar soldu.
    Dedim: İyi günde ne kadar da boldu?

    Dedin: Gardaşım defterden silmiş; olsun, Yusuf beni gardaş bilmiş,
    Dedim: Nâmın cümle ihvânın gönlünü çelmiş! O ahmak da kimmiş?

    Dedin: Malım, param, mülküm... Hepsi Hakk’a kurban oldu.
    Dedim: Konanlar derbeder, o senin ukbâda sermayen doldu!

    Dedin: Kur’ân namazdan elbise biçiyor, günlerim öylece geçiyor.
    Dedim: Bilirsin ki, Rahmân imtihan diyor, ibâdını böylece seçiyor!

    Dedin: Yarın bu elbise lazımdır, herkese söyle de söyle!
    Dedim: Devran dönecek! Beraberiz söylemede, yok öyle!

    Dedin: Çay koyup Hakk’tan rahmet isteyin!
    Dedim: Yeter ki çay isteyin, sohbet deyin!

    Dedin: İçip de aşka gideceğiz.
    Dedim: Aşktan aşka geçeceğiz!

    BAĞIMLILIKLAR ve HAKİKAT ÂŞIKLARI

    Medrese-i Yusufiyeli kardeşimizin o aşkın iç döküşünü okuyunca dilime bir hadis-i şerif düşüverdi: “Çocuk cimrilik ve korkaklık sebebidir.” Ahmed b. Hanbel’in Müsned’inde, İbn Mâce’nin Sünen’inde, Ebû Ya‘lâ’nın Müsned’inde, Beyhakî’nin Sünen’inde, Hâkim’in Müstedrek’inde ve daha birçok güvenilir kaynakta geçen bir rivâyet. Beyhakî’nin Sünen’inde ve Hâkim’in Müstedrek’inde “üzüntü” ziyadesi yer alırken, Taberânî’nin Mu‘cem’inde “cahillik” ilavesi bulunuyor. Hâkim, rivâyet ettikten sonra, “Müslim’in şartlarını taşıdığı halde onun tarafından rivâyet edilmediğini, ancak sahih bir rivâyet olduğunu” vurgulamış. Zehebî, et-Telhîs’inde bu hususta sükût etmiştir. Onun bu sükûtunu, ikrârına yormak mümkündür. (Bkz. İbn Mâce, “Edeb” 3; Ahmed b. Hanbel, IV, 172). Sonuç olarak muteber bir rivayet ile karşı karşıya olduğumuz aşikâr.

    Ben bu hadisten, bağımlılıklar bağlamında bir yorum çıkarıyorum. Bazı ebeveynler, çocuklarının geçimlerini sağlamak ve istikballerini kurtarmak amacıyla onlar için ayarsız para sarf etmekten çekinmezler. Hatta bu uğurda zekât ve sadaka gibi dini vecibelerini bile aksatırlar. Bir çeşit cimrilik tezahürüdür bu. Bazıları ise tevekkül sırrını idrak edemediklerinden, adeta çocuklarına bağımlıdırlar. Onları bir an olsun yalnız bırakamazlar. Bu yüzden çocuk inkişaf edemez. Korkularıyla yüzleşemez. Kimi anne babalar da çocuklarının üzerine fevkalade titrediklerinden, çocuklarıyla çok imtihan olurlar ve sürekli olarak kendilerini üzülmeye mahkûm ederler. Kimi anne babalar ise çocuklarıyla vakit geçirme bahanesiyle irfan sofralarından ve sohbet meclislerinden geri kalırlar, ilmî mesailerini aksatırlar. Böylelikle de zamanla cehalet hastalığına duçar olurlar. Demek ki canımızın yongası olan çocuklarımız konusunda -masum gayelerle bile olsa- itidal yolunu terk ederek bir takım duygularımızın bağımlısı haline geldiğimizde, bir süre sonra bunun acı sonuçlarıyla yüzleşmeye başlıyoruz.

    Hasan el-Bennâ (1906-1949) genç sayılabilecek bir yaşta, 43 yaşında şehit edileceği güne, son nefesini vereceği ana kadar inandığı değerler uğruna gayret göstermiş, Mısırlı bir fikir ve mücadele adamıdır. O günün şartlarında tam bir çıkmazda bulunan Mısır ve Ortadoğu halkları için teklif ettiği çözüm önerilerinin yerindeliği elbette tartışılabilir. Demek istediğim; fikirde istikamet ile istikâmette azim ayrı şeyler. el-Bennâ, takip ettiği istikâmette azim sahibi bir aksiyonerdi. Onun daha 35 yaşlarında iken, Mısır’da ziyaret edilmedik bir kasaba, uğranılıp nasihat edilmedik bir köy bırakmadığı anlatılır…

    Bir gün, kuzeyde bir kasaba kahvehanesinde insanlarla hasbihal etmektedir. Etrafında çoğunluğu gençlerden oluşan heyecanlı bir kitle vardır. Gözlerinin içine bakarak onu dinleyen bir kitle. Konu, bağımlılıklardır. Merhumun önüne âdetten olduğu üzere ikram olarak bir bardak çay koymuşlardır. Bardağı kavrar ve kendisini dinleyen kalabalığa göstererek: “Mesela şu çayın” der, “tiryakisi olmaya değmez. Olur ki bir yudum çay bile içemeyeceğiniz bir mahrumiyete düşersiniz de tiryakiliğiniz sizin için bir azaba dönüşür!”

    Günümüzün medrese-i yusufiyelileri; Allah’ın davasına halisane hizmet etmeye kilitlenmiş, Cenâb-ı Hakk aşkından başka bir aşk tanımamış, Kurân talebeliğini ve ona hâdimliği en büyük gaye edinmiş ve bu uğurda anadan, babadan, yârdan, evlattan ve serden geçmiş gerçek gönül insanlarıdır. Onların Rabblerine ibadetten ve O’nun yüce adını vird-i zeban etmekten başka bir tiryakilikleri de bulunmamaktadır. 

    O yüzden kin, nefret ve hasede kilitlenmiş kimselerin, bu hak ve hakikat âşıklarının azimlerini kırmaları ve onları bitirmeleri asla mümkün değildir. Zevk u sefâlarına meftun ve dünya vemâ fîhâya âşık bu kaba softa ve ham yobazlar, dünyayı kalben terk etmiş karasevdalıların Kur’ân ile mamur kalplerinin, aslında neden acıdığını da anlayamazlar, kavrayamazlar!    
       
    02 Mar 2019 02:54
    YAZARIN SON YAZILARI