Bu köşede dün çıkan yazıda, ‘
Genelkurmay’ın AKP ve
Gülen’i bitirme planı’ olarak adlandırılan
belgesinin gerçek veya sahteliğinin tarih boyunca kanıtlanamayacağı kanaatinde olduğumu yazdım ve belge için de
kuantum mekaniğinden bir benzetmeyi kullandım.
Birkaç okuyucum, Schrödinger’in kedisini merak etmiş. Uzunca bir aradan sonra yeniden fizikle ilgili yazma imkânı hoşuma gitti.
***
Kuantum mekaniği veya fiziği, daha kurulma aşamasından itibaren bazı paradoksları da beraberinde getirdi. Bunlar içinde en çok bilineni, ışığın davranışıyla ilgili deneydir. Uzun uzun bu deneyi anlatmayacağım ama ışığın aynı anda hem dalga hem de parçacık gibi davranması herkesin kafasını karıştırdı.
Bu çeşit paradoksları aşmak için yollar aranmaya başlandı. Mesela ünlü
Alman fizikçi Heisenberg’in ‘Belirlenemezlik ilkesi’ bu çabalardan biri. Bu ilkeye göre, bir atomun içindeki atomaltı parçacıkların hızını ve yönünü (ya da o an nerede olduğunu) aynı anda bilemeyiz. Hızını bilirsek nerede olduğunu saptayamayız, nerede olduğunu saptarsak hızını bilemeyiz.
Bunun (ve başka pek çok paradoksun) sebebi, gözlemcinin salt gözlem yaparak gözlediği şeyin davranışını değiştirmesi. Bir deneyi gözlemek için kullandığımız araçların (mesela gözümüzün görebilmesi için gereken ışık gibi) o deneyi bozması bir yana, belli durumlarda salt gözlemi yapmak bile bir olayın geçmiş zaman kipi kazanmasına neden oluyor, gelecekte aynı deneysel sonuç elde edilse bile aynı sürecin yaşanacağı kesinleştirilemiyor.
Albert
Einstein, kuantum mekaniğindeki bu belirlenemezliğe, kesinliksizliğe karşı hep eleştirel
oldu, meşhur ‘Tanrı evreni yaratırken zar atmadı’ lafı bu sebeple söylendi. O, tümüyle deterministik bir evrene olan inancını ve bu evreni arayışını hep sürdürdü.
Deterministik bir evrende mi yaşıyoruz yoksa hiçbir şeyin önceden belirlenemeyeceği indeterministik bir evrende mi? Bu çok önemli bir felsefi sorudur ve bilinçlice ya da bilinçsizce bu soruya verdiğimiz cevaplar hepimizin kişisel hayatı, siyasi-dini-felsefi görüşleri üzerinde önemli etkiler yaratıyor. Ama şimdilik bu felsefi sorudan uzak duralım, kuantum mekaniğinin paradokslarına yönelik açıklama çabalarına geri dönelim.
Kuantum mekaniğiyle ilgili tuhaf durumları açıklama çalışmalarının en ünlüsü, bu fizik dalının kurucu babalarından Niels Bohr’un başını çektiği bir ekibin hazırladığı meşhur ‘
Kopenhag yorumları’dır.
‘Kopenhag yorumları’nda söylenen şeylerden biri de, bir gözlemci tarafından izlenmezken atomaltı parçacıkların aynı anda bütün olası durumlarında birden olabileceğini söyler. (superposition)
İşte bu tuhaf durumu sergilemek isteyen Avusturyalı fizikçi Erwin Schrödinger, 1935 yılında yazdığı bir makalede bir düşünce deneyi önerdi.
Deneyde, bir kedi, kapalı bir kutunun içinde çok az bir miktar
radyasyon yayan maddeyle birlikte konuyordu. Maddeden atomaltı parçacıklar (radyasyon) yayılacak olursa, kutunun içindeki bir cam tüp kırılacak ve buradan çıkacak
zehir kediyi öldürecekti.
Ama bunun olup olmadığını da kutuyu açmadan, yani kedinin ölü mü yoksa hâlâ hayatta mı olduğunu gözlerimizle görmeden öğrenemeyecektik. Bir başka deyişle kutu kapalıyken kedinin ölü mü yoksa hayatta mı olduğunu bilmemizin bir yolu yoktu. Biz gözlemiyorken kedi, kuantum mekaniğinde sıkça kullanılan olasılık teorisine göre yüzde 50 ihtimalle ölü, yüzde 50 ihtimalle yaşıyordu. Aynı cümleyi şöyle de ifade edebiliriz: Schrödinger’in kedisi, biz ona bakmazken aynı anda hem ölü hem de hayattaydı!
Bu deneyden şu sonuç da belki çıkabilirdi: Geçmiş zamanda olan şeyleri belki bilebiliriz (kutuyu açtık mı, o artık geçmiş zaman olur) ama bırakın geleceği bilebilmeyi/kestirebilmeyi, şimdiki zamanı bile bilemezdik!
***
Bu temel belirsizlik/kesinliksizlik fizik bilimine ait kavramlar ama belki birer benzetme olarak ülkemize, son haftanın ve son yılların en önemli tartışmasına da uyuyorlar. Ama unutmayın, sadece bir benzetme olarak!
Belge gerçek mi değil mi, bilemeyeceğiz.
Türkiye’de
darbe olacak mı olmayacak mı sorusu, kutunun içindeki kedinin yaşayıp yaşamadığı sorusuyla aynı, hatta daha kötü. Darbe olduğunda
evet darbe olduğunu bileceğiz ama ya olmadığında? Bundan sonra da olmayacağını bilebilecek miyiz?
Bu kadar postmodernizm bana bile fazla.
Ben deterministik evrenimi geri istiyorum!