Kıbrıs, Orta
doğu,
Ermenistan açılımları,
Hamas’la görüşme,
Suriye ve
İsrail’le ilişkiler dahil...
Davutoğlu hakkında “
Türkiye’nin Kissinger’i” diyenler var.
Ama bazıları onun Türkiye’yi Batı’dan Doğu’ya kaydırdığını söylüyor!
Kitaplarını okuduğum Davutoğlu’nu son beş günlük
Pakistan ve
Afganistan gezimizde yakından izledim. Bir “diplomasi teorisyeni” Davutoğlu,
bakan sorumluluğuyla nasıl “pratik diplomasi” yapıyordu?
Güven ve vizyon
Davutoğlu’nun iki özelliğini çok önemli buldum.
l Güvenilir olmaya büyük önem veriyor; dürüst, açık konuşuyor. İçişlerine karışma kaygısı yaratabilecek söz ve tavırlardan dikkatle uzak duruyor. Türkiye’nin o ülkedeki hangi grubu desteklediğini sorduklarında, “bizim öyle bir
politikamız yok, Afganistan’da Peştun, Tacik, Özbek hepsi bir” gibi, yahut “bizim için önemli olan Pakistan’da demokrasinin istikrara kavuşmasıdır, kimin
iktidar veya muhalefet olacağına Pakistanlılar karar verir” gibi cevaplar veriyor.
l Belki daha önemlisi, tekil sorunlara hapsolmayıp ‘büyük fotoğraf’ı göstermek için çok özel çaba sarfediyor, bunun için tarihe referanslar yapıyor. Pakistanlılara 16. yüzyılda Babürlüler medeniyetini, 20. yüzyılda
Balkan Harbi ve Türk
İstiklal Savaşı sırasında Pakistanlıların Türklere verdiği muhteşem desteği ayrıntılarıyla anlatıyor, “şimdi biz sizi destekliyoruz” diyor. Afganlılarla konuşurken
Atatürk ile Emanullah Han arasındaki ilişkileri anlatıyor...
Böylece bugünkü ilişkiler “stratejik derinlik” kazanıyor, büyük fotoğraf ortaya çıkıyor.
Avrupa’ya da böyle bakıyor:
-
Tarihsel dinamizmini kaybeden Avrupa çağımızda vizyonik bir atılım yapacaksa bu ancak Türkiye ile olur!
Büyük fotoğraf
İslamabad’da
büyükelçilikte
akşam yemeği... Davutoğlu, sefiremiz Bayan Tülay Soysal’a diyor ki:
-
Yemek mükemmel ama sizden bir de klasik
müzik ziyafeti rica ediyoruz.
Ertesi akşam Tülay Soysal, piyanosunda bize
Beethoven ve Haydn çaldı; muhteşemdi.
İngilizce bilen Bayan Soysal, Urduca da öğrenmiş! Diplomasi ve tarih bilgisi ile de örnek bir ‘sefire’ gerçekten.
Kabil’de büyükelçimiz Ethem Tokdemir’in verdiği akşam yemeğine Afganlılardan başka birçok Batılı büyükelçi katıldı. Kral Zahir Şah’ın armağan ettiği sanatlı bir
sandalye ile sehpanın yanına Şah’ın Türkiye ziyaretine ilişkin fotoğrafları da koyan Büyükelçi Tokdemir bir “Türk Afgan
Dostluk Köşesi” yapmış. Davutoğlu da konuklara Türk-Afgan ilişkilerini anlattı.
Uçakta dönerken Davutoğlu bize
Mustafa Kemal Paşa’nın Fevzi Paşa’ya gönderdiği 21
Aralık 1920 tarihli uzun talimatı okudu. İki cümlesini alıyorum:
“Afgan ordusunu yeniden düzenlemek için bir grup
subayın oraya gönderilmesini önemli ve lüzumlu görüyorum... Bu, gelecekte,
Anadolu üzerine çöken sıkıntıları hafifletmeye yarayacaktır...”
1920 yılı, elde doğru dürüst ordu yok, Mustafa Kemal Afganistan’a subay gönderiyor, Anadolu’yu güçlendirmek için!
Davutoğlu “bizim bugünkü ABD ve AB siyasetimizin de büyük fotoğrafını çok iyi ortaya koyuyor Atatürk’ün 1920 tarihli bu telgrafı” dedi.
İşte “Stratejik Derinlik”in teorisyeni Prof. Davutoğlu’nun Bakan olarak fiilen uygulamaya çalıştığı politika.