Sanırım, 29
Mart 2009 gerilemesinin altında da
AK Parti’de ortaya çıkan devlet refleksleri yatıyor.
AİHM Nahide Opuz kararını salı günü açıkladı; bu
dava 90’ların ortalarından günümüze tam bir yargı, kolluk gücü yani en genelinde bir devlet skandalı.
Bir anne, kızını
ölümle tehdit eden kocasından kaçırmak istiyor, taşınmaya kalkıyorlar, koca
eşya yüklü kamyonun önünü kesiyor, kayınvalideyi öldürüyor, sadece altı yıl sene ceza alıyor çünkü bir muhteşem hakim(!) bir annenin ölüm tehdidi altındaki kızını taşımaya kalkmasını kocaya verilen cezada ‘hafifletici sebep’ olarak görüyor.
Daha önce aynı koca kaldırımda yürüyen aynı anne ve kızın üzerine öldürme kastıyla
araba sürüyor, öldüremiyor ama yaralıyor, polisimiz ve yargı(!) bu olayın bir
trafik kazası olduğuna hükmediyor.
Bu süreçte
genç kadın polise yani devlete otuz dolayında şikayet başvurusunda bulunuyor ama necip devletimiz bu gibi durumlarda karı-koca arasına girmek istemiyor ve olay önce bir cinayete, sayısız
darp ve
yaralama olayına ve en sonunda da AİHM’e geliyor.
Olayın iç hukuk yolları tükenmeden AİHM’e gelmesinin altında da dosyanın makul süreleri çok aşan bir süre, altı-yedi yıldır
Yargıtay’da beklemesi.
AİHM’in Salı günü açıkladığı bu karar devletin yani yargı ve yürütmenin bazı süreçleri gözden geçirmesi, kendine çeki düzen vermesi, bazı ilkel tasarruflardan arınması için bulunmaz bir fırsat.
Oysa böyle olmuyor ve bugün (
Perşembe) basından,
Devlet Bakanı Sayın
Selma Aliye Kavaf’ın açıklamasından öğrendiğimiz kadarıyla
Türkiye karara
itiraza hazırlanıyor.
İşte bu devlet refleksini anlamak çok zor hatta imkansız.
Sayın Bakan’ın açıklamasını okurken aklıma maalesef seneler öncesine ait benzer ve çok çirkin bir anı geliyor.
12
Eylül askeri
darbesinin
İstanbul Sıkıyönetim Komutanı
Orgeneral Necdet Üruğ 1402 sayılı
sıkıyönetim yasasına dayanarak darbe günlerinde
İstanbul Üniversitesi’nden Prof. Sencer Divitçioğlu, Prof. İdris Küçükömer, Prof. Bülent Tanör gibi gerçekten çok kıymetli hocaları uzaklaştırıyor, kovuyor.
Bugünden baktığınızda kovan kişinin, Necdet Ürug Paşa’nın, bu kovduğu hocaların tırnağı kadar dahi kıymeti olmadığını hatırlayıp kahroluyorsunuz ama dönem emirin demiri kestiği bir dönem.
Aradan seneler geçiyor, normalleşme konusunda bir
arpa boyu mesafe alıyoruz ve yanılmıyorsam 80’lerin sonunda bu hocalara idare mahkemesi kararıyla üniversiteye dönüş hakkı doğuyor ama bu aşamada 1402
faciasından daha büyük bir facia yaşanıyor ve İÜ Rektörlüğü bu idare mahkemesi kararını temyiz etme utanmazlığını gösterebiliyor.
1402 tasarrufu kalleş, aşağılık bir tasarruf ama rektörlüğün meslektaşlar lehine çıkmış bir kararı temyiz etmesi Necdet Üruğ Paşa’dan bile berbat.
Bu temyiz olayı sadece İÜ ile sınırlı değil ve çok daha sonra,
Ergenekon davası sürecinde bu rektörlerin azımsanmayacak bir bölümünün zaten
küçük Necdet Üruğ’lar olduğunu da görüyoruz.
Bu temyiz hadisesi Türkiye üniversitelerinin bir yüz karasıdır.
Nedense, Sayın Devlet Bakanı’nın AİHM’in Opuz kararına itiraz edileceğini söylemesi beni eski günlere götürdü.
Bu karar AK Parti için bir siyasal şans, bu karara itiraz etmeyerek gereklerinin yerine getirilmesi AK Parti’nin arasının çok parlak olmadığı kentli orta
sınıf kadınlarla barışması için de bir fırsattır.
AK Parti 22 Temmuz’a, yüzde 47’ye giden süreçte,
Kıbrıs meselesinde, 27
Nisan muhtırasında, 367 kepazeliğinde geleneksel devlet reflekslerinden sakındığı için, 28 Nisan sabahı
Demirel gibi davranmadığı için çok başarılı olmuştur.
Devlet refleksleri AK Parti’yi olsa olsa siyaseten zayıflatmaktadır.
Sayın Baş
bakan, bu Opuz davasında ve başka konularda anlamsız devlet reflekslerinden, çok haklı bir karara itiraz etmekten uzak durun lütfen, bundan Türkiye kazançlı çıkacaktır.