Hatta yaz mevsiminde pek çok insanın memleketine/köyüne gidip kışlık
yiyecek ihtiyacının bir kısmını karşılayacak olması, hükümete
Ramazan sonuna kadar soluklanma fırsatı sağlayacak. Bu süre zarfında istihdam konusunda atılacak adımlar; yanı sıra
vergi indirimleri ve
teşvik uygulamaları da muhtemelen yaranın derinleşmesini önleyebilir.
Ancak sıkıntı
ekonomik zorluklardan ibaret değil.
Hükümet gerek ‘
Kürt meselesi’nin çözümü yolunda, gerekse AB’yle müzakere sürecinde zor bir dönemece giriyor.
Listenin ilk sırasında
Güney Kıbrıs’a hava ve
deniz limanlarının açılması meselesi var.
Dışişleri Bakanı
Ahmet Davutoğlu’nun
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne verilen sözler yerine getirilmeden
Ankara’ya bu konuda
baskı yapılmasının iyi niyetle bağdaşmayacağı açıklaması elbette önemli; ama diplomasi zemininde verilen sözlerin ötesinde, birliğin siyasi karar mekanizmasının çekirdeğini oluşturan aktörlerin talep ve eğilimleri doğrultusunda hareket eden AB bürokrasisinin AP seçimleri sonrası hareket sahasının daraldığı gerçeği de önemli. 1998’e kadar Rum gemilerine açık olan limanları
KKTC’ye uygulanan izolasyonun kaldırılmasına endekslemekten kaynaklanan sorun şimdi
Türkiye’yi AB müzakere sürecinin durması ya da sürmesi dönemecine getirdi.
İkinci mesele Kürtlerle alakalı... Çözüm yolunda beklenti o denli yüksek ve
ümitler öylesine kabartılmış durumda ki; hükümet bir bakıma kendisini 2009 senesi bitmeden ortaya kapsamlı bir proje koyma taahhüdüyle bağlamış sayılabilir... Ya da bu yapılamasa bile
Başbakan Tayyip Erdoğan’dan beklenen, çözüm ümitlerini diri tutacak güçlü işaretler göstermesi... Bazı çalışmalar, henüz netleştirilip kâğıda dökülme noktasına taşınmamış zihni
hazırlık var var olmasına; ancak bunların sadece hükümet katında değil mümkün olduğu kadar geniş çapta mutabakat sağlanarak gündeme getirilmesi ihtiyacı da var.
Bir başka konu Heybeliada Ruhban
Okulu’nun açılması meselesi. Sadece AB’nin değil ABD Başkanı’nın gündeminde olan bir konu bu. Ve nasıl bir formül bulunacağı şimdilik belli değil. Okulun eski statüsüyle öğrenime açılmasının Tayyip Erdoğan’ı fazlasıyla sıkıntıya sokacağı; muhalefet partileri bir yana kendi partisinde ve parti tabanında
eleştiri oklarının hedefi haline getireceği açık.
Bütün bunlara bakarak 2009’un son çeyreğinin hükümet açısından hayli zorlu geçeceği kanısındayım. Çözümleri 2010’a ertelemek ise, genel seçime bir adım daha yaklaşmış olma baskısını hissedecek
TBMM üyelerinin ruh hali düşüldüğünde sıkıntılara bir yenisini eklemeyi göze almak demek.
1974’süz Kıbrıs tarihi
Geçtiğimiz hafta Ekopolitik adlı düşünce kuruluşunun ‘Gizli Kuşatılmışlık’ başlığı altında tertiplediği çalıştay vesilesiyle Kıbrıs’taydım. Virginia Üniversitesi
öğretim üyesi Prof. Vamık
Volkan’ın öncülüğündeki kapalı toplantı 1974’ten bugüne
Kıbrıs sorunu ve ‘Kıbrıs Türkleri’yle ilgili izlediğim konferans ya da sempozyumlarda farklı olarak gerçek tablonun ortaya konulduğu ilk ve tek çalışmaydı. Hoşuma gitmese hatta haddinden fazla yürek yakıcı bulsam da en yalın haliyle Kıbrıs
Türkü’nün içinde bulunduğu durumu, kimlik meselesi ve belirsizlikler başta olmak üzere sorunları dinleme fırsatı buldum..
Şu an KKTC okullarında okutulan tarih kitaplarında Barış Harekâtı’ndan söz edilmediğini, Rauf
Denktaş’ın adının silindiğini bilmiyordum doğrusu...
Amerikan ve AB
destekli bir
sivil toplum örgütü ‘ İki toplumun birlikte geleceği inşa etmesinin bir adımı olmak üzere, yakın geçmişte yaşanan ve düşmanlık aşılayan olayların okul kitaplarından çıkarılmasında fayda var’ demiş; bizimkilere makul gelmiş bu fikir çıkarmışlar ama Rum kesimi ‘ Biz çıkartmayız’ deyip yola bildiği gibi devam etmiş.
Bu ve buna benzer yüzlerce konu geldi gündeme. Ganimetler meselesi, ‘ Yavru vatan, kambur vatan’ tartışması, tembellik, 1974 öncesinde direnişi örgütlemek ve mücahit teşkilatı kurmak üzere Türkiye’den giden subayların kurduğu yapılanma, ‘
Ergenekon’un ana vatanı Yavru
Vatan’ yorumları v.s.
Ekopolitik başarılı bir STK. Ancak böylesi çalışmaları destek almadan gerçekleştirmenin çok zor olduğunu biliyorum.. O sebeple herhalde Abdullah Tivnikli’yi takdir etmemek elde değil. İşadamları ‘ riskli konu’ saydıkları siyasi meselelerin tartışılacağı toplantılardan, taraf oldukları ya da özel bir maksatları bulunduğu intibaı uyanacak zannıyla uzak dururlar. Dilerim diğer iş adamlarımız da Tivnikli’yi örnek alıp eğlence alanında sergiledikleri cömertlik oranında olmasa bile ülkemizin tarihi, siyasi ve sosyal meseleleri gündeme gelip tartışılması konusunda duyarlılık sahibi olduklarını gösterirler.