Meslekte ‘sadakat kuşağı’nın rengini,
küfür ve hakaretin dozuna endekslediler. Bu tanıma uyan kim varsa, ‘fazilet timsali’ seçtiler.
Oysa bu durum, sadece yanılsamadır.
Eğer, ‘başbakana tavır’,
iktidar gücüne direnişin sembolü olarak gösterilmek isteniyorsa veya mesleki muhalefet ruhunun şahlanışı olarak hissettirilmeye çalışılıyorsa, ‘Kimi kandırıyorsunuz?’ diye sorarlar.
‘İktidar’ olmak, muktedir olmaktır. Sadece hükümetlerden beslenmez. İktidar sahibi, bazen evdeki eşiniz veya kankanızdır. Kimi zaman iş yerindeki
yöneticiniz, patronunuzdur. Çoğu zaman asker,
yargıç, savcı, politikacı veya cemaattir,
örgüttür.
Özetle; elinde ‘güç sopası’ bulunan her şahıs, her kurum veya her örgüt, Demogles’in Kılıcı gibi tepenizde sallanabilir.
Özgürlükler ise nefes almak gibi en temel haktır. Hakka ve hukuka riayetsizlik karşısında başkaldırı,
isyan,
öfke patlaması, en
doğal ve en insani tavırdır.
Demem o ki, ‘hak arayışı’, sadece, gazeteciye özgü haslet değildir. Her insanda olması gereken bu ‘protest ruh’, bazen
toplum baskısı, kimi zaman cemaat, örgüt ya da yönetici dayatması veya siyasal erk sahibi kurumlarca frenlenebilir.
İşte, kişilikli tavır, bu esnada fışkırır.
Esaslı olan, hak arayışını
yaşam biçimi olarak içselleştirip gündelik ve toplumsal hayatımızın parçası haline getirmeyi başarabilmektir.
İktidar sahiplerine karşı ruhunu iğdiş ettirenlerin, kendi gruplarında paraya tahvil etmek veya mahallelerinde itibar kazanmak ya da yandaşlarını gaza getirmek için başbakana küfür etmesi,
yiğitlik değildir.
Kategorik yaklaşımla, birincil gerçek yiğitlik, paraya başkaldırıdır. Ve aranızda yiğit arıyorsanız, gerçek yiğit, aranızda dolaşıyor:
Yiğit Bulut...
Doğan Grubu’nda
Ertuğrul Özkök’e laf etmek, öyle her babayiğidin harcı değildir. Başbakana
posta koymak kolay, küfrettikçe cebin doluyor,
tatil kuponları kazanıyorsun.
Yazabiliyor musun onun gibi, diyebiliyor musun şöyle: ‘Ben de artık balinaları, uzaylıları, bağları, bahçeleri, üzümü, kayısıyı, sirkeyi, şarabı yazacağım! Ben de artık kimseyi eleştirmeden kızıma-çocuğuma büyük paralar ile TRT’de dizi çektireceğim! Hatta artist olup ben de oynayacağım! Başbakana ‘Oskar’ verip, kızınca Oskar’ı geri alacağım! ‘Ne oluyor’ diyenlere de ‘kara gömlekli, kara vicdanlı’ diyeceğim!’
Mesela
Ahmet Hakan, başbakana ‘terbiyesiz’ dediğin gibi, sigortaların attığında
Aydın Doğan’a,
Ertuğrul Özkök’e de diyebilir misin? Damadın TRT’deki dizi macerasına dalabilir misin?
Hadi, yaz...
Söz veriyorum, TRT Türk’le ballı
börek sözleşme imzalayan One Ajans’ın ortaklarıyla ilgili tek satır yazmayacağım.
Bu arada haberin olsun, ‘iyi çocuktur’ dediğin
Ergenekon sanığı
Gürbüz Çapan çete ve rüşvet suçundan 5 yıl
hapis cezasına mahkum oldu.
Ya sen, Yalçın Bayer?
Sana da söz;
Petersburg’da Türk okullarıyla ilgili
Fethullah Gülen’e dizdiğin methiyelere hiç değinmeyeceğim.
Yılmaz Özdil, peki sen yazabilir misin?
İnan, yandaşlık tarihine
altın harflerle geçecek ‘Cem
Uzan yalamalı’ eski manşetlerinden hiç mi hiç söz etmeyeceğim.
Biliyorum, bu grupta değilsin ama belki yandaşlarına yardımın olur, sen ne diyorsun Korcan Karar?
Tayfun Devecioğlu’nun dizlerine kapandığın günleri, hatırlatmayacağım sana. Koş yardımlarına...
Beni yazınca fark ettim, bir de Kanat bilmem ne
kaya varmış, ona da sormak isterdim ama öncelikli tavsiyem, Türkçesini düzeltsin.
Bekir
Coşkun’u çık,
Enis Berberoğlu’nu çık, bir iki yazar daha ekle. Geriye kalanları zaten kimse okumuyor.
Harekete geçmek için
Fethullah Gülen’den
mektup bekliyorsanız, vallahi ona gücüm yetmez...
Uğur Dündar’a gidin...
Ülkücüler hidayete erdi
Ümraniye operasyonunun Ergenekon soruşturmasına dönüşmesi karşısında en şaşkın kitlelerin başında Ülkücü gruplar vardı. Ergenekon tanıdık, mühim bir efsaneydi ama
terör örgütüne nasıl isim babalığı yaptığına, hele
Doğu Perinçek gibi sanıklara bakınca hiç anlam veremediler.
Tehlikeyi en kısa zamanda sezen isimlerin başında
Devlet Bahçeli vardı. Büyük ölçüde hem parti tabanına sahip oldu, hem kenarda kalmayı başardı.
Tuğrul Türkeş, Deniz
Bölükbaşı ve Süleyman Turan Çirkin gibi ayrı telden çalanlar da vardı tabi.
Bu konuda meclise
soru önergesi veren Tuğrul Bey, Ergenekon isminden dolayı savcı ve polislere tepkiliydi. Oysa, kızması gerekenler, bu ismi lekeleyen örgüt mensupları olmalıydı. MHP
Hatay Milletvekili Çirkin, vahim iddiaların üzerine gitmek veya sessiz kalmak yerine gazetecileri
hedef tahtası haline getirdi.
Bu tavır değişikliğinde; Türkeş’in
Ergenekon sanıkları Zekeriya Öztürk ve Güler Kömürcü, Çirkin’in ise Ergenekon’da gözaltına alınıp serbest bırakılan
Emin Şirin’in danışmanıyla çalışıyor olmasının etkisi var mıdır, bilemem.
Deniz Bölükbaşı’na gelince, onun iflah olması biraz zor.
Aradan geçen süre, tabanın Bahçeli’yi daha iyi algıladığını gösteriyor. Sıklıkla Ülkücülerin ziyaret ettiği www.ulkucu.org sitesinin anketi, bu tabloyu ortaya koyuyor. 5 bin 764 kişinin katıldığı anket sonuçlarına göre, katılımcıların yüzde 81’i sözkonusu yapılanmanın devlete ve milliyetçiliğe zarar verdiğini düşünüyormuş.
Hele
şükür...
Bu nasıl
avukat?
Ergenekon sanığı
Kemal Alemdaroğlu’nun avukatlığını yapan Metin Çetinbaş, maşallah!
Fikri
Karadağ ve Hayrettin
Ertekin’in ‘En iyi
Kürt, ölü Kürt’tür’ sözünün, eyleme dönüşmediği için düşünce özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğini söylemiş. 6 kişinin
ölüm tehdidiyle ilgili olarak da ‘Bunlar
geyik muhabbeti’ demiş.
Malum bu zat, daha önce de ‘Sanılmasın ki makamlar kalıcıdır, bu
dava nedeniyle bazı hakim ve savcılar tutuklanacak’ demişti.
Biliyorsunuz, Çetinbaş, aynı zamanda
emekli hakim. 2001 yılında
Hakim Sedat Karagül’ün görevden alınması üzerine
Susurluk davasına bakmakla görevlendirilmiş, 3 ay gibi kısa sürede davayı sonuçlandırmıştı.
Kararı bozan dönemin
Yargıtay 8.
Ceza Dairesi Başkanı Naci Ünver,
Hürriyet’e yaptığı açıklamada, ‘Bize davanın suyunun suyu gelmişti’ itirafında bulunmuştu.
Su kendi mecrasında akmaya devam ediyor.