Genelkurmay Başkanı
Orgeneral İlker Başbuğ bu
akşam Vaşington’daki Türk-
Amerikan Konseyi toplantısına katılarak bir konuşma yapacak. Başbuğ’un bu toplantıya katılması ve konuşma yapacak olması,
Türkiye’nin kritik
siyaset dönemeçlerinden geçtiği bir dönemde Türk-Amerikan ilişkilerinde yeni bir sıçramaya işaret ediyor. Nitekim aynı toplantıya ABD
Genelkurmay Başkanı Oramiral
Michael Mullen’ın da katılacağı bildiriliyor.
İki genelkurmay başkanının daha önce eşi görülmedik şekilde -son yıllarda artık önemini yitirmeye başlayan Türk-Amerikan Konseyi (TAK) toplantılarına katılması muhtemelen toplantıya katılan üst düzey siyasi heyete gösterilecek medya ilgisini gölgede bırakabilir. Yoksa, bu yıl toplantıya kabinenin önemli üyeleri katılıyor; yeni
Dışişleri Bakanı
Ahmet Davutoğlu, toplantıların müdavimi
Milli Savunma Bakanı Vecdi
Gönül, yeni
Enerji Bakanı
Taner Yıldız toplantıya katılacak isimler arasında.
Başbuğ, ABD’ye Türk-Amerikan Konseyi (TAK) toplantısına katılmak üzere değil, Mullen’ın resmi daveti üzerine gitti. Ancak ziyaret tarihi TAK toplantılarına denk gelecek şekilde ayarlandı. Amacın 2003’te
Irak-tezkere krizi ve
Süleymaniye skandalı ardından dibe vuran iki
ülke ilişkilerini 2003 öncesi düzeye getirmek değil, yeniden tanımlamak olduğu anlaşılıyor.
Yanlış anlaşılmasın; Türkiye-ABD ilişkilerini yeniden tanımlayacak olanlar askerler değil. Ancak George
Bush’un yeni-muhafazakâr
iktidarının ilişkilerin askeri boyutunu
ihmal edip yalnızca
sivil boyutta işi yürütme anlayışının ilişkileri nereye götürdüğü konusunda hem Vaşington, hem
Ankara bazı dersler çıkarmış durumda. 2005-2006 döneminden itibaren ama özellikle de Başbuğ’un başa geçmesi ardından görüyoruz ki Genelkurmay, hükümete ABD ile ilişkilerde gerekli desteği veriyor. Bu,
PKK ile mücadelede ABD’den alınan desteğin gözle görünür hale geldiği dönemdir aynı zamanda.
Başbuğ’un ABD ile ilişkilere seleflerinin çoğundan fazla önem veren bir
komutan olduğu söylenebilir.
Geriye dönecek olursak,
Hüseyin Kıvrıkoğlu ABD’ye hiç gitmeyen bir Türk Genelkurmay Başkanı oldu.
Yaşar Büyükanıt da ABD ile ilişkileri önemserdi. Ama Büyükanıt bir geçiş döneminin komutanı
oldu. ABD’ye gittiğinde dahi Türk iç siyasetine yönelik imalarla konuştu.
Hilmi Özkök 2002’de
AK Parti’yi iktidara getirecek
seçim günü oyunu kullanıp ABD yolculuğuna çıkmıştı. Henüz yasaklı
Tayyip Erdoğan’ın partisinin tek başına iktidar olduğunu Vaşington’a indiğinde öğrendi. Sonra Irak krizi ve
-şimdilerde izini iddia edilen
Ergenekon davası
savcılık evrakından sürebildiğimiz- işler başına geldi.
Yurtdışı seyahatlere fazla çıkamadı.
Örneğin
İsrail-
Ürdün seyahatine çıktığında -yerine
Kara Kuvvetleri Komutanı
Aytaç Yalman bakıyordu- Süleymaniye’de Türk askerleri Amerikan askerlerince gözaltına alındı.
İsveç’e gittiğinde kendisine vekalet eden Yalman bu kez Genelkurmay heyetine Ankara
Ticaret Odası’nda yapılan Hilafetin Kaldırılması toplantısında
başkanlık etmişti. 2004’te o
ekip emekli olunca, yıllar sonra, TAK toplantılarına üst düzey
katılım İkinci Başkan Başbuğ’dan gelmişti.
Türk-Amerikan ilişkilerinde ilk kıpırdanma 2006 yılında dışişleri bakanları
Abdullah Gül ve
Condoleezza Rice arasında imzalanan Ortak
Vizyon Belgesi ile oldu. 2007’de PKK’nın
sınır ötesi saldırıları bıçağı kemiğe dayayınca, Büyükanıt,
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ABD ile görüşme heyetine temsilci verdi. Böylece Ankara, Vaşington nezdinde ortak irade sergilemeye başladı. Yani asıl dönüşüm Ankara’da oldu. Erdoğan’ın 5
Kasım 2007’de Bush ile yaptığı görüşme sonrasında askerden askere mekanizma canlandırılmakla kalmadı, düzeyi (İkinci Başkanlar düzeyine) yükseltildi. ABD’de
Barack Obama’nın iktidarı alışıyla bir başka sıçrama yaşandı: Önce yeni
Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ilk
Avrupa turuna, sonra Obama ilk dünya turuna Türkiye’yi aldı.
Türkiye bugünlerde
Kürt sorunundan
Ermenistan ile normalleşmeye, enerji hatlarından
Kıbrıs’a dek bir dizi önemli sorunla meşgul. Bunlardan ilk ikisinde hararetli bir
tartışma sürüyor ve bu konular bölgesel siyaset açısından ABD’yi de fena halde ilgilendiriyor. Başbuğ’un ziyareti işte böyle bir dönemde ayrı bir anlam taşıyor. ‘ABD-Türkiye:
Küresel Değişim Döneminde Ortak Çözüm Arayışı’ başlıklı toplantıda yapacağı konuşmada ne diyeceği bu bakımdan önemli. O konuşmada Türkiye’de süren tartışmalara yönelik ipuçları çıkabilir.