“Farklı etnik kimlikte olanlar
ülkemizden kovuldu. Bu aslında faşizan bir yaklaşımın neticesiydi.”
Doğru bir tespit...
Olumlu bir çıkış...
Hatta tarihimize dönük özeleştiri niteliği taşıyan bir söz...
Peki neden?
Torbadan niye çıktı bu?
Hangi niyetle böyle dedi?
Arka planı ne olabilir?
Sonrası gelir mi?
Önce belirtmekte yarar var.
Başbakan Erdoğan bu sözü hangi niyetle söylemiş olursa olsun, doğru olanı gündeme taşıdı.
Bu ülke ‘
yabancı düşmanlığı’ndan, ‘gayrimüslim düşmanlığı’ndan, ‘etnik ve dinsel
temizlik’ uygulamalarından fazlasıyla çekmiş, hâlâ da çekmeye devam eden bir ülkedir.
Bunun temelinde,
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin resmi milliyetçilik anlayışı yatar. Bu anlayış 1920’lerden itibaren devletin içinde kurumlaşmıştır.
Farklı etnik köklerden gelen
Müslümanların, örneğin
Kürtlerin, Çerkezlerin, Lazların, Gürcülerin, Boşnakların, Arnavutların Türkleştirilmeleri, assimile edilmeleri, Müslüman olmayanların da, örneğin Ermenilerin,
Rumların, Yahudilerin zaman içinde bu topraklardan şöyle ya da böyle göç ettirilmelerine dayanır bu milliyetçilik anlayışı.
İşte bu anlayıştır, mesela Erdoğan hükümetinin
Milli Savunma Bakanı Vecdi
Gönül’e bu yakınlarda, “
Anadolu’da Ermeniler, Rumlar kalsaydı, Türk ulusal devleti kurulabilir miydi?” diye özetlenebilecek hiç de hoş olmayan o sözü söyleten...
1940’ların Varlık Vergisi de, 1964’de 40 bin
İstanbul Rum’unun kendi yurtlarından zorla göçü de, Cumhuriyet devletinin kuruluşunda yatan resmi milliyetçilik anlayışının ürünüdür.(*)
Zorla göç ettirilenlerin
gasp edilen gayrimenkulleri de, ‘
azınlık vakıfları’nın son dönemde yapılan bazı sınırlı iyileştirmelere rağmen bitmek bilmeyen sorunları da, bir türlü açılamayan Heybeliada
Ruhban Okulu‘nun durumu da aynı resmi milliyetçilik anlayışının ürünüdür.
Peki ya
Kürtler?..
Bu toprakların Kürtleri de fazlasıyla çekti, hâlâ da çekiyor bu devletin resmi milliyetçilik anlayışından. En başta dilleri, kültürleri inkar edildi çünkü...
Daha 1990’larda yüz binlerce Kürt
Güneydoğu’da kendi evlerinden barkların zorla kopartılıp
sürgün edildiler. Kendi yurtlarında sürgünü yaşadılar, köyleri mezraları yakıldı yıkıldı.
Hâlâ kanayan bir sorun da bu.
Sayın Başbakan;
Bu sorun da sizin deyişinizle, ‘faşizan bir yaklaşımın neticesi’ değil mi?..
Yaşadığımız topraklar ne yazık ki etnik ve dinsel temizliğe fazlasıyla
tanık oldu.
Dileriz, artık trajediye doymuşlardır. Dileriz, Başbakan Erdoğan’ın özeleştiri niteliği taşıyan sözleri lafta kalmaz.
Çünkü daha yapılacak o kadar çok iş var ki.
Son söz:
1930’ların ‘Recep Peker ruhu’ndan bugün bile kendini kurtaramamış ‘derin
CHP’liler, bırakalım, zaman tünelinde yaşamaya devam etsinler.