Bir inisiyatif kayması. 22 Temmuz 2007 yılındaki
genel seçimlerde yüzde 47 oy almış...
Parlamento çoğunluğunu tek başına ele geçirmiş... Hükümeti kurmuş...
Kendi üyelerinden birini
cumhurbaşkanı seçtirtmiş bir
iktidar varlığı görünmüyor.
Tam tersine cumhurbaşkanından DTP milletvekillerine kadar herkese aba altından
sopa göstermeye...
Ergenekon’u ‘usul hatalarının yarattığı bir illüzyon ve boş bir yalan’ olarak kabul ettirmeye...
Büyük bir siyasal
koalisyon yaratmaya...
Çalışan bir huruç hareketi gözleniyor.
İnisiyatif kayması dediğim de bu zaten.
* * *
Peki, bu nasıl oluyor?
AK Parti olayları
sistemli bir bütün içinde değerlendiremeyecek kadar pratik bir parti.
Satranç oyununda hamle yaparken oyunun tümüne bakma ihtiyacı duymuyor. Duysa ve bunu yapabilecek olsa bile bu kadar ilkeli, tutarlı ve bütünsel de olmak istemiyor.
Doğruları da pratik bir ruh taşıyor, yanlışları da...
Örneğin, ‘
sivil anayasa’ yerine ‘başörtüsü’nde karar kılması ve partinin kapanma noktasına kadar gelmesi de bu yüzden değil mi?
Dolayısıyla kapanmayıp, hareket edemeyecek kadar hırpalanması da...
* * *
Ankara’nın statükosuna...
Ankara’nın
Türkiye’yi 1930 yılında tutma direncine karşı...
Kimi siyasal mevzileri ele geçirme taktiği ile bir değişim üstünlüğü sağlanamaz.
Böyle bir strateji başarılı da olamaz, kalıcı da, sağlıklı da...
Seçimi kazanırsınız... Çoğunluğu sağlarsınız...
Hükümeti kurarsınız... Cumhurbaşkanı’nı seçtirirsiniz ama işler gene de yürümez.
Çünkü Ankara’ya karşı ‘Türkiye’yi dünyalaştırmak’, ancak yeryüzü ile sistemli bir koalisyona girerek olabilir.
Ankara zihniyetine dayalı bir Ankara oyunu ile Ankara’da ‘
egemen’ olunamaz.
Her seferinde karşınıza başka bir güç çıkar.
Kimi zaman
bürokrasi, kimi zaman hukuksal sistem, kimi zaman askeriye...
* * *
AK Parti, ilk dönemin ilk üç yılında AB zihniyeti ile kol kola Türkiye’yi dünyalaştırıyordu...
Hem kimse kılına dokunamadı, hem de oyu arttı.
Yaklaşan genel seçimler nedeniyle bu iradeden vazgeçti ve buna ilaveten bir de ‘başörtüsü hatası’ yaparak, inisiyatif kaymasına olanak sağladı.
Neyse ki bunu görenler iktidarın içinde de, dışında da, toplumda da çoğalıyor.
Üstelik
Anadolu da aynı talebi seslendirmeye başlıyor...
* * *
Anadolu’nun en cevval...
Ve parasını dünyadan kazanan üretken kenti
Kayseri’nin
Sanayi Odası Başkanı Mustafa
Boydak’ın önceki günkü oda binasında düzenlenen meslek komiteleri toplantısı açılışında yaptığı konuşma gözünüze çarptı mı?
Mustafa Boydak konuşmasına Türkiye’nin bir yol ayrımında olduğu tespitiyle başlıyor:
‘Türkiye bir yol ayrımında. Ya bu süreci güzel yöneterek dünyanın en büyük ekonomileri arasına girecek, ya da üçüncü dünya ülkeleri arasına geri dönecek’...
Dünyanın en büyük ekonomileri arasına girmek için ne yapmalıyız?
Boydak’ın ‘Ankara’nın duyması’ gereken çözüm önerisi şöyle:
‘
Avrupa Birliği’ne giriş hedefinden sapma olmamalıdır. AB’ye giriş politikası, Türkiye’nin
gelişim hedefinin en önemli ayağı olduğu için bu yolda reformların kararlılıkla sürdürülmesi gerektiğine inanıyorum.’
Boydak Grubu’nun küresel krize karşı
ihmal edilemeyecek bir şekilde büyüdüğü de düşünülürse, önerisindeki isabet daha da önem kazanacaktır.
* * *
Ankara’nın statükocu direncine karşı, AB istikametinde bütünsel bir
devrimci anlayış benimsenmediği için işler tıkandı.
Üstelik...
‘
Kürt Sorunu’ demokratik bir şekilde çözülemez ise Ergenekoncu eski iradenin kalkışma hızı daha da artacak...
Bu anlamda, bizim ve yeryüzünün elini rahatlatacak olan
Ermeni Meselesi’nde de gereken kararlılık ve sürat pek yok...
Her seferinde olduğu gibi, derli toplu, sistemli ve dünyalı bir bütünlük oluşmadığı için, durum ‘Rus ruleti’ oynar gibi bir hale gelip takılıyor...
* * *
Siyasal iktidar samimi ve tutarlı bir AB istikametinde gaza basmaz ise kendinin ‘ham yapılacağını’ hala anlamamış gözüküyor...
Hálbuki bunun için Anadolu’nun bağrından yükselen sese
kulak verip, Mustafa Boydak’ı dinlemeleri yeter de artar bile...
Tabii hala ‘Ankaralılaşmaya’ muhaliflerse...