SİNCAN KARARI NE DİYOR?

SİNCAN kararı malum; Cumhurbaşkanı Gül’ün, Erbakan’la ilgili “kayıp trilyon davası” sebebiyle yargılanmasını öngörüyor!


Karar, tam beş defa “şüpheli Abdullah Gül” vurgusu yapıyor! Daha önceki bir kararı için “Başbakan’ı yakan hâkim benim” diye övünen yargıç, Cumhurbaşkanı hakkında da beş defa “şüpheli” diye vurgu yaparken aynı hazzı hissetti mi bilemem tabii... Ama şu kesin: Türkiye Cumhuriyeti’nin artık “evrakta sahtekârlık” suçundan “şüpheli” bir cumhurbaşkanı var! Hani bizde yargı bağımsız değildi?! Yargı iktidar partilerini kapatabilir, iktidarların en güçlü simalarını asabilir, mahkûm edebilir, yasama ve yürütme organlarının yetkilerini bile ‘gasp’ edebilir!.. Yapacak bir şey yoktur! Çünkü son söz yargınındır. Doğrusu da yargının kararlarında özgür olmasıdır. Türkiye’de yargı özgür ve bağımsızdır. Türkiye’deki büyük sorun, yargının ne ölçüde tarafsız olduğu sorunudur! Elindeki bu muazzam kudreti ne ölçüde tarafsız kullandığı sorunudur. İşte hukuk bu Üyesi olmak istediğimiz ‘Batı medeniyeti’nin yayın organlarında Sincan kararı hayretle karşılandı. Nasıl hayret etmesinler ki... ‘Demokratik solcu’ Prof. Hikmet Sami Türk anlatıyor: “Fransız Cumhurbaşkanı Jacques Chirac, Paris belediye başkanı olduğu yıllardaki bir işlemden dolayı yolsuzlukla suçlandı. Fransız Mahkemesi, Cumhurbaşkanı’nın görevi devam ettiği sürece yargılanamayacağına karar verdi. Görevi devam ederken zaman aşımı işlemez, görevi bittikten sonra yargılanabilir!” İşte hukuk budur. Milletvekillerinin niye dokunulmazlığı vardır? Kuvvetler ayrılığı ilkesi gereğince, yargıdan gelecek bir ceza tehdidine maruz kalmadan görevlerini yapsınlar diye... Görevleri bitince yargılanırlar. Cumhurbaşkanına ise, Anayasa, yine yargıdan gelecek bir ceza tehdidine maruz kalmadan görev yapsın diye, dokunulmazlıktan çok daha kuvvetli olan “mutlak sorumsuzluk” tanımıştır. Göreviyle ilgili suçlardan dolayı milletvekili, suçlanabilir, ama dokunulmazlığı sona erince yargılanabilir... Cumhurbaşkanının ise, temsil ettiği yüksek değerler ve fonksiyonlar sebebiyle, “vatana ihanet” dışında suçlanması bile mümkün değildir! Siz kalkacaksınız, “daha küçük” olan dokunulmazlığı, “daha büyük” olan mutlak sorumsuzluğa sahip cumhurbaşkanına tanımayacaksınız! Yargının siyasallaşması Evrensel hukuk kuralı: Çoğun içinde az da vardır: Argumentum a fortiori! Onun içindir ki, Anayasa’nın 105. maddesi dokunulmazlığı da içerir! Kemalist anayasa profesörleri merhum Bülent Tanör ile Necmi Yüzbaşıoğlu’na göre de “Türk Anayasa Hukuku” adlı kitaplarında aynen şöyle yazıyor: “Yasama dokunulmazlığından cumhurbaşkanının da yararlanacağını kabul etmek gerekir.” (sf. 317) Kaldı ki, “kayıp trilyon davası”nda Ağır Ceza Mahkemesi, para konularında yetkisi olmayan sanıkları beraat ettirmişti. Gül’ün partideki görevinin de para işleriyle hiçbir ilgisi yoktu. Bu açıdan, CMUK’un 170/2. maddesine göre Gül’ün bu suça karıştığına ilişkin bir “yeterli şüphe”den de bahsedilemez. Ama Ceyhan kararı bütün bu hukuki ve kanuni gerçekleri göz ardı ederek, Cumhurbaşkanı’nı beş defa vurgulayarak “şüpheli” ilan etmiştir. Demek ki, yargı fevkalade yanlış kararları verirken bağımsızdır. Ama Türkiye’de yargının taraflılığı ve siyasallaşması ciddi bir sorundur! Ergenekon davası için yazdığımı burada da tekrarlıyorum: “Hukuka güvenmeliyiz, hukuk da güvenilir olmaya özen göstermelidir.” (Milliyet, 14 Nisan 2009)
<< Önceki Haber SİNCAN KARARI NE DİYOR? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER