Benim de Sayın
Cindoruk’un adı geçtiği zaman aklıma gelen ilk konu, ilk çağrışım,
TBMM Başkanı olduğu dönemde TBMM’den kürt milletvekillerinin polis marifetiyle apar topar götürülmesi, tutuklanmaları, senelerce hapiste kalmaları ve bu sürede de kürt meselesinin içinden çıkılması daha zor bir mesele haline gelişi.
Sayın Cindoruk bir sağlık problemini gerekçe göstererek ABD’ye gitmiş, izinli olduğu bu dönemde de kürt milletvekilleri operasyonu gerçekleşmiş idi.
Bu zamanlamanın ne kadar ‘hesaplanmış bir zamanlama’ olduğunu hep merak etmişimdir.
17
Mayıs Pazar günü
Taraf gazetesinde
Ahmet Altan’ın ‘Dindarlar’ başlıklı şahane bir makalesi yayınlandı.
Türkiye’de kendine
dindar diyen herkesin bu makaleyi günde üç defa, yemeklerden önce ya da sonra farketmez, okumasını öneriyorum.
Bugün Sayın Köksal Toptan TBMM başkanı ve o dönemde Sayın Cindoruk’un yaptığının aynısını yapıyor; yegane fark, şimdikilerin mahkemeye çıkmayacakları dışında, Sayın Toptan’ın bir bahaneyle ABD’ye gitmemesi ve elini taşın altına sokması.
AK Parti yönetiminin DTP milletvekillerinin poliste sorgulanmasına ses çıkarmaması da doğrusu çok konuşulacak bir konu.
Buna izin veren bir partinin dokunulmazlıkların kaldırılmaması konusunda ne kadar inandırıcı olacağı da tartışılır.
Ahmet Altan’ın dindarların ilkesel değil de zemine göre hareket etmesini eleştirdiği yazısı her kendine dindar diyenin ahlak konusunda başvuru makalesi olmalı.
90’ların ortalarında kürt milletvekillerini polise teslim eden Cindoruk’un bugün merkez sağı birleştirecek bir girişimin önünü açtığı iddiası çok tartışılacak.
Bir ülkede merkez sağ öyle boşalıp doldurulacak bir kap değildir.
Ve daha da önemlisi merkez sağ artık alaturka bir anlayışla yani iç dinamiklere göre değil küresel bir bakışla tanımlanabilecek bir konum.
Ve merkez sağda olmanın testleri vardır.
Merkez sağ demek
laiklik ve
demokrasiye (hukuk devleti) eşit ölçüde sahip çıkmak demektir.
Bunun da basit testi var.
27
Nisan muhtırasına açık açık karşı çıkacaksın.
Kız öğrencilerin üniversiteye hangi kıyafetle geldikleriyle ilgilenmeyi utanç verici bulacaksın.
AB sürecine en güçlü desteği vereceksin.
Kürt meselesinde tüm samimiyetinle çözüm yolları arayacaksın.
Kıbrıs meselesinde uluslararası hukukun gereklerine saygı duyacaksın.
Okullarda zorunlu din dersi kavramını eleştireceksin.
AB standartlarında
sivil-asker ilişkileri isteyeceksin, çift başlı yargıya karşı çıkacaksın.
Anayasanın 90. maddesinin son paragrafını sürekli yargı kurumlarına hatırlatacaksın.
2009 senesinde merkezde olmak, merkez sağ ya da merkez sol bu açıdan farketmez, evrensel değerleri liberal demokrasi çizgisinde savunmak demektir.
Allah aşkına, bugün merkez sağı yeniden inşa etme sevdalılarında bu özellikleri görüyor musunuz?
Merkez sağda olabilmek için hem laik devlet yapılanmasını tüm evrensel kurallarıyla savunacaksın hem de
27 Nisan muhtırasına kepazelik diyeceksin, bunun başka ayarı yok.
Merkez sağ iddia sanıldığından daha zor bir iddiadır.