Gazetede ilk köşe yazım 'yeşil' üzerineydi çünkü. 13 yıl önce yazı maceram yeşille başladı. O günlerde
Yeşil'in yaşayıp yaşamadığı tartışılıyordu. '
Yeşiller ölmez' başlığıyla Mahmut
Yıldırım ölse bile devletin alışkanlığı değişmediği sürece bunun bir anlam taşımayacağını yazmıştım.
Bir yeşil gider başka bin yeşil gelir. Çok çok
renk değişir, yeşilin yerini bir başka renk alır. Koyu yeşil sözgelimi... Önemli olan, devletin gücünü kullanan kişilerin bu tip kirli işlerden el çekip çekmeyeceği...
Ergenekon dosyasına yansıyan belgeler el çekmediğini gösterdi. Yeşil haberleri gazetelerin birinci sayfasını süslüyor.
Yeşil,
Mahmut Yıldırım'ın kod adı. Yaşayıp yaşamadığı hâlâ sır. Öldüğünü söyleyen de var, 'hayır, yaşıyor' diyen de. Ne yaşadığına dair bir emare var, ne de öldüğüne ilişkin işaret. Yıllar önce
Mesut Yılmaz, başbakan iken 'Yeşil,
Cem Ersever gibi öldürüldü' demişti bir toplantıda. Nasıl öldürüldü, mezarı nerede bilen yok. Ailesi de bilmiyor.
Oğlu 'Yeşil' adını verdiği bir kitap yazdı. Yeni fotoğrafları çıktı ortaya. Bilinen tek fotoğrafı sakallı haliyle yüz çizgileri belli belirsiz görüntüsüydü. Her haber o fotoğrafla veriliyordu. Mahmut Yıldırım'ın kod adı isminin çok önünde...
Kitaptan öğreniyoruz ki yeşil kodunu boynuna taktığı fuların renginden almış.
Bir rengi kendine kod adı yapan başkaları da var. Renkli kod istihbarat âleminde oldukça yaygın olmalı. Oğlunun da babasının yaşayıp yaşamadığı konusunda bir fikri yok. Bugüne kadar 'birilerinin gelip yaşadığına veya öldüğüne dair bilgi vermediğini' söylüyor. Bilgiyi kim verecek? Yeşil'i kullananlar... Kim kullanıyordu?
Faaliyet alanı
Güneydoğu idi. Kimi
faili meçhullerin faili olduğunu iddia edenler çok. Yılmaz'ın, öldürüldüğünü söylerken 'Cem Ersever gibi' demesi çok şey anlatıyor aslında.
İstihbarat dünyasında özellikle kirli işlerde her kullanılan elemanın bir son kullanma tarihi olduğu söylenir.
Yeşil'in de tıpkı benzerleri gibi günün birinde
tasfiye edilmesi mukadderdi. Tasfiye ortadan kaldırma şeklinde de olabilir, hayatını başka görüntülerle idame ettirme biçiminde de. Oğlu 'Yaşıyor ve gelmemesi gerekiyorsa eğer' diyor 'Onu 10 yıl bir odaya
koyun, 10 yıl o odadan çıkmadan hayatını devam ettirir'.
Belli ki oğlu yaşadığına dair umudunu canlı tutmaya çalışıyor. Bu satırlar bunun ifadesi. Bu tip figürlerin olumsuzluklarından çok pozitif tarafları nazara verilir. Sürekli 'Vatansever, kahraman' yönleri öne çıkar.
Nitekim kitapta da Mahmut Yıldırım'ın Abdullah Öcalan'a
operasyon yapmak için Suriye'ye gittiği ayrıntılı şekilde anlatılıyor. Daha başka yurtdışı görevler aldığından söz ediliyor. Ne kadarı gerçeği yansıtıyor, bilemiyoruz. Yeşil'den kahraman figürü zor çıkar. Tanıklar daha çok Yeşil'in rutin dışı işlerde kullanıldığından dem vuruyor.
Oğlu yıllar sonra bu kitabı yazma gereğini niye duydu? Neden çok daha önce değil de şimdi? Çok tartışıldığı yıllar oldu. O zaman yazılabilirdi. Ergenekon davasının tam gaz sürdüğü... Yargının Güneydoğu'daki faili meçhul olaylarla ilgilenmeye başladığı bir sırada... Bu kitabın yazılmış olması dikkat
çekici. Çok sık
Veli Küçük ile Yeşil arasında bir bağ olduğundan söz edildi.
Biraz bu işlerden anlayan bir arkadaşla konuştum. 'Ben bu kitabı oğlunun yazdığını sanmıyorum. Birileri bir yerlere
mesaj vermeye çalışıyor olabilir.' dedi. Yabana atılmayacak bir iddia.
Ergenekon davasından sonra 'Yeşiller ölmez' diyemiyorum. Mahmut Yıldırım yaşıyor mu bilmiyorum ama Yeşil gerçekten ölmüş olabilir. Üstelik bir daha dirilmemek üzere...