Genel
seçimlerin 2011 yılında,
Cumhurbaşkanlığı seçiminin 2012 yılında yapılma ihtimali,
siyaset mühendislerinin iştahını kabartmış durumda.
Derin dehlizlerde yapılan kamuoyu yoklamaları ve siyasi analizler, mevcut siyasi şartlar böyle devam ederse, 29
Mart’tan farklı bir tablonun ortaya çıkma ihtimalinin düşük olduğunu gösteriyor.
Dolayısıyla
AK Parti’yi
iktidardan devirme,
Abdullah Gül’ü
Çankaya’dan indirme hayalleri bir başka bahara ertelenebilir!
Riski azaltmak isteyen derin oyuncular, hem iktidar partisi hem muhalefet partileri üzerinde alternatifli projeler üretiyor. Niyetleri, iktidar partisini ufalarken veya varlığına kast ederken muhalefeti canlandırmak.
Birkaç gündür yazılıp çiziliyor, AK Parti hakkında yeni bir
kapatma davası açılma ihtimalinden söz ediliyor. Kapatma malzemesinin ise
Deniz Feneri dosyasında arandığı ifade ediliyor.
Evet, böyle bir arayış vardır.
Kapatma projesi başarıya ulaşırsa, AK Partili 50-100 arasında milletvekilinin sağa sola savrulacağı, önemli kısmının
Demirel-Yılmaz ortak yapımı DP’de
vücut bulacağı yorumlarına sıkça rastlıyoruz.
Bu
senaryo taze fırınlanmış senaryo değil.
Ergenekon’un 2003 yılından beri hayalini kurduğu senaryodur. Zaten iddianamenin eklerinde bu niyeti, açık saçık görmek mümkündür.
Hayal kırıklığı yaşıyorlar. Deniz Feneri dosyasında şu ana kadar AK Parti’ye
yardım yapıldığını gösteren tek belgeye rastlanmadı.
CHP’li Ali Kılıç umudunu yitirmiş değil, gayretle çalışıyor. Umutları canlı tutmak için, kulislere ‘AK Parti kapatılabilir’ havası pompalanıyor.
Bugün için ihtimal olmasa da AK Parti’nin kapatılması için pusuda bekleyenlerin varlığı yadsınamaz.
Bahçelisiz bir MHP
AK Parti’nin kapatılması senaryosu, en radikal ve zor olanı. Şu an için revaçtaki formül, sert muhalefetle hükümeti icraat yapamaz hale getirmek ve
ekonomik krizin derinleşmesini sağlamak.
Senaristler, AK Parti’yi ufalarken yerinde sayan CHP ve MHP’nin bu boşluğu doldurmasını zor görüyor. Özellikle esneklik kabiliyeti zayıf olan CHP’nin bu boşluğu dolduracağına neredeyse hiç
inanç yok.
O nedenle üzerinde çalışmaya değer görülen ikinci büyük parti MHP olarak karşımıza çıkıyor. Partinin kurucusu, başbuğu Alpaslan Türkeş’in ömründe görmediği başarıyı yakalayan
Devlet Bahçeli, ‘Genel başkanlığı bıraksa MHP’nin oyu yüzde 25’in üzerinde olur’ yorumlarıyla yıpratılmaya çalışılıyor.
Yıllardır MHP’de liderlik hülyasına kapılan
Koray Aydın ise MHP’deki bu Ergenekon dalgasında
sörf yapmaya hazırlanıyor.
Kasım’da olağan kongre olmasına rağmen bin 74 delegeden 255’inin
imzasını toplayıp
olağanüstü kongre çağrısı yaptı.
Hesabı, tüzük gereği 5. kez genel başkanlığa
aday olamayacağını düşündükleri Bahçeli’yi tartışmalı hale getirmek ve yeniden seçilmesinin yolunu kapatmak.
Ergenekon da umudunu Aydın’a bağlamış durumda. Aydın, bunun farkında mı değil mi bilemem, ama uyanık bir siyasetçi olduğu hep söylenir.
Ergenekon’un asıl hedefi, yeni isimle MHP’yi iktidar alternatifi haline getirmekten ziyade
sokak projelerinin sponsoruna dönüştürmektir. Bahçeli’yle bunu başaramadılar.
MHP yönetimi, olağanüstü kongre talebinde bulunan imzaları tek tek inceliyor. Bir kısmının başka partilere üye olduğunu, bazılarının yeni il kongreleri sırasında delegelik vasfını kaybettiğini savunuyor.
Muhtemelen olağanüstü kongre için yeterli imza olmadığı belirtilerek ret cevabı verilecek. Böyle bir karar, sorunu yargının kapısına taşıyabilir.
Anlaşılan, MHP’yi yeniden dizayn etmeye çalışanlar, umutları tümden bitinceye kadar mücadeleye devam edecekler.
Yılmaz’a Çankaya,
Baykal’a başbakanlık
Asıl proje,
Süleyman Demirel ve
Mesut Yılmaz’ın harcını birlikte kardıkları
Hüsamettin Cindoruk başkanlığındaki
Demokrat Parti projesidir. Büyük ihtimalle yıl sonuna kadar nikahı kıyarlar. Eğer becerebilirlerse,
Abdüllatif Şener’i, solun duayenlerinden
Hikmet Çetin ve
Celal Doğan gibi bazı isimleri de potaya atarlar.
Açıklamalardan anladığımız kadarıyla,
birleşmeyle birlikte mecliste grup kurulması hedefleniyor. Böylece, bir süredir tedavülden kalkan meclis borsası yeniden açılacak, yeni fırıldaklar aranacak.
Hesapları tutarsa, birleşme, kongrede belirlenecek. Şimdilik en güçlü adayları Prof. Dr.
Süheyl Batum. Bu isim, hem Cindoruk’un hem Yılmaz’ın çok önem verdiği ve ikbal beklediği şahıstır. Gerçi, bu lider arayışına Ergenekon şüphelisi Prof. Dr. Mehmet
Haberal’ın üzüldüğü söylentileri yayılıyor ama kimsenin tınladığı yok.
Senaryonun ikinci merhalesinde Mesut Yılmaz’ın Çankaya adaylığı var. Yılmaz, 1993 yılında Turgut
Özal’ın
vefatı üzerine köşke çıkmasına
destek verdiği Süleyman Demirel’den vefa borcunu ödemesi gerektiğini düşünüyor olmalı.
Yıllardır
ANAP’ı izlemiş biri olarak Yılmaz için Çankaya’nın ‘
Kızıl Elma’ olduğunu biliyorum.
Deniz Baykal için ‘
Başbakanlık’ neyse, Yılmaz için de ‘
Köşk’ öyledir.
Yıllar sonra hayalleri, birbirine muhtaç hale geldi. Bir sonraki adım, Baykal’ın başbakanlığında yeterli olursa DP destekli, aksi halde MHP eklemli üçlü
koalisyon hükümetinin kurulması.
Yılmaz, Baykal’a 40 yıllık düşlerini avucuna sayarsa, onun da kendine Çankaya kapılarını sonuna dek açacağından şüphe etmiyordur herhalde.
Çok kalmadı; biri 2 yıl, diğeri 3 yıl sayacak.
Bal kabağı seçim sandığına dönene kadar düşlerde yaşamak yine de güzeldir.
Tadını çıkarın.