CHP Genel Başkanı Deniz
Baykal, önceki gün partisinin
Meclis grup toplantısında yaptığı konuşmanın başında ekonomiden, krizden, krize karşı alınacak önlemlerden falan bahsetti. Bunları duyduğumda 'CHP seçimden
ders almış, normalleşince oylarını artırdığını fark etmiş, bundan sonra da
siyaseti kendi kulvarında götüreceğe benziyor' diye düşünmeye başlamıştım ki, sözü
Ergenekon soruşturmasına getirdi ve tankları delebilen LAW
silahlarını
boruya benzetti.Baykal eski tarz siyasetine devam ediyor.
Normalleşmek ve bir sosyal demokrat partinin ilgilenmesi gereken konulara eğilmek, 29
Mart seçimlerinde ona önemli bir başarı sağlamıştı. Seçimlerden sonra verdiği demeçlerde ise bu süreci devam ettireceklerini, toplumun sıkıntılarına yönelik siyaset yapacaklarını ifade etmişti. Ama Baykal, 'bir adım ileriye attıktan sonra iki adım üç adım geriye atma' geleneğini bozmadı. Zaten CHP Genel Başkanı'nın 20 yıllık siyasi hayatına baktığınızda ileriye attığı her bir adım sonrası geriye üç adım attığını görürsünüz.
Türkiye'nin her yerinden silah fışkırıyor. Hiçbir devlet kurumu bu silahlara sahip çıkmıyor. LAW silahları, el bombaları, bir orduya yetecek silah ve
mühimmat bulundu. Ülkede
kıyamet kopuyor ama Baykal Ergenekon'un avukatı olarak bu silahları boru olarak tanımlıyor. Bu kadar ayan beyan olmuş, en yakın ilgililerin bile reddetmediği bir meseleyi boru diye açıklamaya kalkarsanız herkesin aklında kocaman bir soru işareti olarak durursunuz. Hele de bugün Ergenekon davasıyla birleştirilmiş
Danıştay saldırısından sonra söylediklerini hatırlayınca Ergenekon-Baykal ilişkisi konusunda insan çok ciddi şüphelere düşüyor. Hatırlayacaksınız,
Deniz Baykal Danıştay saldırısı sonrasında olayın daha ne olduğu bile anlaşılmadan 'siyasete kan bulaştı' demişti.
Baykal eski tarz siyasete devam ediyor. Yeni bir
açılım yapacakmış gibi görünüp millete feyk atıyor. Her ileriye bir adım atışında sevinmeye bile fırsat vermeden üç adım geriye dönüyor. Siyaset dışı oyunları savunan, silahlara boru diyen bir anamuhalefet liderinin bugünün siyasetinde yeri yok.
Türk siyaseti eski tarz ile yeni tarzın büyük bir kavgasına sahne oluyor.
Asker vesayeti altında, korkak ve kafasını Türkiye'den yukarı kaldırmayan siyaset anlayışı yerini seçilmişlerin
iktidar olduğu, cesur, bütün dünyadaki gelişmelerle yakından ilgilenen, dünya meselelerine kafa yoran bir siyaset anlayışına bırakıyor. Dikkat edin; bu yeni siyasete en çok kimler karşı çıkıyor?
Hüsamettin Cindoruk, Süleyman
Demirel... Demokrat Parti'nin
genç ve ufku açık Genel Başkanı Süleyman Soylu'nun karşısına çıkanlara bakar mısınız? Yaşları 70'in üstünde ve eski düzen savunucuları. Esat Kıratlıoğlu,
Yıldırım Avcı... Gerektiğinde
darbe yapılan, şartların sürekli darbe yapmaya müsait halde tutulduğu ortamların devam etmesini istiyorlar.
Allah insanı son nefesini vereceği ana kadar şaşırtmasın. Hele ahir ömründe
akıl muvazenesini kaybettirmesin. Yıllarca sağda yer alıp, darbecilerin idam ettiği Menderes'in arkasından siyaset yapıp, oy toplayıp da milleti kandıranların maskeleri düşüyor. Acaba ahir ömürlerinde mi şaşırdılar yoksa Allah maskelerini mi düşürdü, bilemiyorum.
Milletin, öldükten sonra bunları nasıl anacağını zannediyorsunuz? Bir Turgut
Özal'ın, bir
Muhsin Yazıcıoğlu'nun arkasından konuşulanlar bunların arkasından konuşulacak mı dersiniz? Deniz Baykal'ın elinde de bir Özal olma fırsatı vardı. Ama o ısrarla bu fırsatları bir bir tepiyor.