katiyyen temenni etmem; bunun nasıl ağır bir yük, nasıl mukaddes bir vecibe, hatta misyon olduğunu anlayamazsınız.
Hani bir türkü vardır, "El zanneder ben deliyim" diye başlar, halbuki ikinci satırı "dost bağının bülbülüm" diye devam eder; öyle işte...
Efendim izah edeyim,
evet şöhretliyim, şöhret sahibiyim fakat siz şöhretin nasıl bir âfet olduğunu bilmezsiniz; siz bunun üstüne bir de yakışıklı, karizmatik ve yaşına rağmen
genç ve diri gösteren fiziğimi de ilave ediniz; bu, çok ağır bir yüktür. Nitekim bakınız bunlara ilaveten bende bir yığın kimlik var; nasıl kimlik diyeceksiniz, arz ediyorum: Şimdi ben bu kimliklerimi bir cüzdana sığdırmak istesem hilaf yok, tekerlekli bavul cesametinde bir cüzdan taşımam gerekiyor yanımda.
Bilim adamı kimliğimi mi diyeyim, sosyolog kimliğimi mi diyeyim? Din adamlığı var bende ki mühimdir, hem de en ehliyetli cinsinden; mezhepler tarihi ve tasavvuf uzmanlığı hususundaki diplomalarımı geçenlerde camlatıp çerçeveletip duvara asayım dedim, bir
hesap yaptım; yahu camcı dükkânı açsam mübalağasız bir ay kendime çalıştırmam lâzım gelecek. Kardeşim bu yaştan sonra camcılık sektörüne girip de aynı sektörde faaliyet gösteren esnafı
mağdur edecek hâlim yok. Hiç düşünmedim bile; eğer böyle yapsaydım, buyrunuz bir de "camcı-çerçeveci" kimliğim bulunacaktı.
Bitmedi; bunun daha
siyaset adamı ciheti var. Siyaset adamı deyince "kıyf" azizim; kıyf demek
Arapçada "hoop dur bakalım, nereye gidiyorsun; biraz bekle, burası önemli" mânâsına geliyor ki, buyurun buradan bir de Arapça uzmanlığı kimliği çıkıyor, Arapça ile iş biter mi efendi, Arapça ile iş başlar fakat katiyyen bitmez, devam eder ve gider. Daha bunun Farisîsi de var, bitmedi Batı dilleri var: Fransızcası,
İngilizcesi var, daha başka lisanlar da var fakat bahse değmez. Kaç kimlik etti, siz sayınız bu esnada.
Ha, siyaset adamı kimliğimden bahsediyordum; efendim bu kimliğim kadr ü kıymeti ne yazık ki lâyık-ı vechile anlaşılmamış bir hüviyettir; şöyle ki muazzam
Anadolu aydınlanmasından hareketle önce buraları, akabinde
Ortadoğu ve
Balkanlar üzerinden bütün cihanı tenvîr edecek kozmik çapta bir hadisedir. Şu
mübarek memleketi
ağız tadıyla şööyle bir
kurtarma teşebbüsüm maalesef ki anlaşılmamıştır. Giriştiğim parti kurma teşebbüsü münâfıklar, kabiliyetsizler, Ebu Cehil tıynetindeki bir kısım yobazlar tarafından ifsâda uğratılmış, çeşmebaşı dedikodularına
kurban edilmiştir ki biz bunun marşını, türküsünü bile yaptırmıştık vaktiyle.
Hayır efendim, estağfurullah, bir
müzik adamı kimliğine ihtiyaç duymuyorum, gerekirse onu da yaparız. Başka ne kaldı, neler var daha geride neler?
Bir hukukçuyum ben, bunu biliyor muydunuz; hukuk adamı kimliğim var; öyle
avukat, savcı filan gibi değil, hukuk teorisyeni bâbında anlamak lâzım bu kimliğimi ve daha mühimi bir aydınım ben. Aydın kimliğim de var; kaç etti? Bak hesaplayamıyorsun, zordur, ama ben devam ediyorum. "Bakalım bugün hoca ne demiş, hangi hususta dünya aydınlarını, liderlerini irşad etmiş." diye takib edilen bir insanım ben.
Ben bir yazarım, yazar kimliğim var; kalemim iyidir, fevkaladedir ve nitekim ben bu kimliklerimin açılımını kitaplarımda yazmışımdır, oradan bakar, tafsilatıyla öğrenirsiniz.
Yazarlıkta ne var diyorsunuz, herkes yazar bir bakıma; öyle değil beyefendi, bakınız iş bir kitabı yazmakla bitmiyor; bakınız elimde gördüğünüz şu kitap ki henüz matbaadan yeni çıktı, mürekkebi tütüyor; bunun tanıtılmasını da bizzat yapmaktayım. Seyirciler iyi görsün diye kameraman
arkadaş şeyetsin biraz zumu... Eskiden daha kolaydı, şimdi zorlaştı; televizyon tartışmalarına çıkacaksınız, lâf nereye giderse gitsin, getirip küüt diye bu kitaba bağlayacaksınız, hüner gerektiren bir sanattır ve bu işi Türkiye'de benden iyi kimse yapamaz. Nitekim best-seller listesine bakınca sular-seller gibi satılan nice kitabın bu fakirin kaleminden çıktığına şahit olursunuz. Bu yüzden yazarlık kimliğime bağlı olarak bir de yayıncı kimliğim olsaydı daha iyi olacaktı ama bu işi de bir şekilde halletmiş bulunuyorum. Kaç etti?
Neyse efendim,
spor! Spor bir felsefedir; ben bunun hem bizatihi kendisiyle meşgulüm, aikido sanatında mümâresem, judo ve tekvandoda mütebahhirem mâlum ve müsellemdir. Şu gördüğün şık
ceket ve gömleğin derûnundaki fizikî varlığım serâpâ adaledir beyefendi. Serâpa kas,
kemik ve sinirdir bu. Vaktiyle istese idim, aziz ülkemize olimpiyatlarda öyle çok
altın madalya kazandırabilirdim ki dünya piyasalarında altının onsu bilmem kaç dolardan satılırdı; istemedim.
Sonra bakınız benim bir müzakereci ve hatip kimliğim var ki doğrudan diplomasi sahasında ihtisasıma müracaat olunması gerekirdi; bugüne kadar ihmâl edilmiştir, neden, çünkü beynelmilel bir şahsiyetim ben; tefahurla değil, hicabla ifade ediyorum ki şu kardeşinizin eserleri Hindikuş dağlarındaki mağaralardan İngiliz Kraliyet Cemiyeti'ne, en itibarlı akademik mahfellere kadar bilinir, tercüme edilir, tartışılır ve okunur kozmik etüdlerdir. Buna rağmen beynelmilel kimliğimi bir tarafa bırakıyorum, kaç etti; on mu? Siz onu yüz ile, bin ile çarpınız ve bütün dikkatinizi toplayarak bakışlarınızı şu elimde görmekte olduğunuz kitaba yoğunlaştırınız. Henüz iki gün evvel kitapçılara dağıtılmış olan bilmem ne unvanlı bu eserim, hayatın en mütekâmil eseri olup, korsan baskılarına lütfen itibar etmeyiniz; bakınız haramdır demiyorum, kesinlikle haramdır ve icma-i ümmet ile sâbittir ki ben bunları babamın hayrına yazıyor ve isteyenlere hedâye ediyor değilim ne yazık ki; halkımız alsın, okusun, öğrensin. Beyefendi bu kitapta kaç yılın emeği, kaç yılın göz nuru var bilir misiniz?
Kaç etti; boşverin, önemli değil zaten, bende kimlik çok; bundan sonra bu yazdığım eser de tutmazsa son çare olarak şahsî hatıralarımı kaleme alacağım. Bir milyondan aşağı satarsa bir şey bilmiyorum; böylece hakkımda kulaktan kulağa fısıldanan çeşmebaşı dedikoduları da sona erecektir ama daha buna zaman var. Particilikten daha ümidimi kesmedim, yazarlık, televizyon starlığı da yürüyor iyi kötü. Bakacağız artık..