Çatışmalardan korkan
İstanbullular ya evlerine kapanır yahut pikniğe kaçardı!
Bütün
ülke adeta kâbus yaşardı.
Miting meydanlarında sıkılmış yumruklardan, öfkeli sloganlardan, çatışmacı eylemlerden geçilmezdi. Hatta 1977’nin 1
Mayıs’ında ‘
katliam’ yaşanmıştı!
Çok
şükür o kanlı günler geride kaldı. Ama ‘düşük yoğunluklu çatışma’lar hiç eksik olmadı. Geçen sene de vahim bir örneğini yaşadık.
Bu sene, bugün?
Umuyorum ki, bugünkü
1 Mayıs bayram gibi geçsin ve başka konulardaki çatışmaların çözümüne de bir örnek oluştursun.
Makulde buluşmak!
1980 öncesinde DİSK “uzlaşmaz
sınıf sendikacılığı” diyor, çok sert bir “savaşım” yürütüyordu. Bugünkü DİSK ise “uzlaşmazlığı” değil,
müzakereler yoluyla uzlaşmayı esas alıyor; Batı’da sosyal demokrat sendikalar nasılsa aynen öyle...
DİSK bu yönde ilerledikçe toplumsal saygınlığı arttı. DİSK’in “makul” taleplerine toplumun farklı kesimleri de
destek vermeye başladı.
Türk-İş ve Hak-İş’in de katkılarıyla, işte bu süreçte 1 Mayıs
tatil olarak resmen kabul edildi.
Bunu herkes “makul” buldu, kimse
itiraz etmedi.
Sihirli kelime, bu “makul” kavramıdır. 1 Mayıs bugün bayram halinde yaşanacaksa, “makul” davranışlar sayesindedir.
İstanbul Valisi Muammer Güler “makul sayıda” temsilcinin
Taksim’e
çelenk koyabileceğini söyledi. DİSK Başkanı
Süleyman Çelebi de “Makul sayıda Taksim’de buluşacağız” dedi.
“Makul sayı”nın ne olduğu konusunda
kavga çıkarmak hiç “makul” olmayacağı için, umuyorum, kavgasız bir
emek bayramı yaşayacağız.
Bu ilk resmi emek bayramında “makul sayı”yı sendikalar ölçülü tutarsa, gelecek yıllarda ‘ölçü’nün genişlemesi de kolaylaşır.
Tanıdığım ve takdirle, saygıyla izlediğim Süleyman Çelebi’nin şahsında bu sağduyulu ve makul davranışın sergileneceğine inanıyorum.
Şuna da dikkati çekmek isterim: İdeolojik
terör hâlâ zaman zaman boy gösteriyor; son örneklerini biliyoruz. Değerli devlet adamı ve
hukukçu Hikmet
Sami Türk’e geçmiş olsun diyorum. Bu örgütlerin bugün provokasyon imkânı bulamaması hepimizin dileğidir.
Gerilimden yumuşamaya
Türkiye temel mutabakatlarını yeterince oturtamamış bir toplumdur. Siyasi düzeyde, Raymond Aron’un deyimiyle, “devrim yaşamış toplumlar”da devrimin yerleştirmek istediği değerler ile tarihten gelen değerler arasındaki gerilimler şu veya bu dozda devam ediyor. Hâlâ
devrimci, liberal ve muhafazakâr değerler çatışma halinde.
İkincisi, kimliksel ve kültürel fay hatlarımızdır. George Harris’in belirttiği gibi, 1980 öncesindeki sağın
Sünni kitlelerle, solun da
Alevi kitlelerle özdeşleşmesi, sağ-sol kutuplaşmasını derinleştirmiş, yumuşamayı zorlaştırmış ve kan gövdeyi götürmüştü!
Şimdi, bu meselemiz yumuşarken, tarihsel fay hatlarımızdan
Kürt meselesi korkunç bir terörle patlak verdi; şehitlerimiz yüreğimizi yakıyor.
Çeyrek yüzyılda 40 bin can kaybı verdik; kırk bin yara!
DTP gerilimi ve çatışmayı sorumsuzca
tahrik ediyor.
1 Mayıs örneğinde olduğu gibi, “makul”e gelmekten, “makul”de buluşup barışmaktan başka çaremiz yoktur.
Süleyman Çelebi ve arkadaşları, geçmişinde kanlı acılar bulunan bir kavga konusunu bugün “makul”de buluşarak çözerlerse, başka sorunlarımızın çözümü için de Türkiye’ye bir
model kazandırmış olacaklardır. İnşallah...