BAŞBUĞ'UN KONUŞMASINDA NEYE KATILMADIM?

Yeni ne vardı?.. Demokrasi vurgusu mu? Demokrasi tarifi mi?


Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un Harp Akademileri Komutanlığı’ndaki yıllık değerlendirme konuşmasını iki saat boyunca dinledim. Yeni ne vardı?.. Demokrasi vurgusu mu? Demokrasi tarifi mi? Üst kimlik-alt kimlik tahlillerinde dikkati çeken bireysel kültürel özgürlükler konusu mu yeni olabilirdi? Yoksa, Cumhuriyet’le birlikte ‘ulus-devlet’in kuruluş sürecindeki politikalarla ilgili bazı ince ayar çabaları mı yeniydi konuşmada? Laiklik anlayışında, dini ‘cemaatler’e bakışta eskiye göre değişimin işaretlerinden söz edilebilir miydi? Ya da asker-sivil ilişkilerinin demokrasi içindeki yeriyle ilgili bazı nüanslar mı vardı Başbuğ’un konuşmasında? Kürt sözcüğünün, ‘Kürt kökenli vatandaşlarımız’ bağlamında telaffuz edilmesi mi yeniydi? PKK ile mücadele çerçevesinde, terörist ve terörle mücadele ayrımlarına ilişkin geçmişe kıyasla herhangi bir farklılık mı? Orgeneral Başbuğ’un 55 sayfalık konuşmasını dinlerken, askerin temel konulara bakış açısından yeni ne var, yeni ne olabilir sorusunu düşündüm. Var mıydı yeni bir şey? Böyle demek zorlama olabilir. Genelkurmay Başkanı, öyle anlaşılıyor ki, askerin yaklaşımlarına bazı ince ayarlar, ince ayrımlar yapmak istemişti. Bunların ipuçları yok değildi ama fazlasıyla üstü örtülüydü hepsinin... Örneğin, Orgeneral Başbuğ’un üst kimlik-alt kimlik çerçevesinde dile getirdiği ‘bireysel kültürel özgürlükler’ konusunu 1990’lı yılların Genelkurmay Başkanı ve DYP milletvekili Doğan Güreş Paşa’dan dinlemiştim. Önüne yaydığı çalışma kartlarına bakarak, askerin ‘bireysel özgürlükler’e değil, ‘kolektif’ ya da ‘azınlık’ haklarına karşı olduğuna bana anlatmıştı. Başbuğ Paşa da böyle dedi. Demokrasilerde askeri otoritenin sivil otoriteye tabi olduğunun altını ilke olarak çizerken, bunun ülkeden ülkeye değişebilen bazı özellikler taşıyabileceğini de söyledi Orgeneral Başbuğ. Yani bizim ülkemiz biraz daha farklı demeye getirdi. Gerek asker-demokrasi, gerekse asker-devlet ilişkilerine değinirken sık sık Huntington gibi bazı uluslararası üne sahip siyaset bilimcilerden de aktarmalar yaptı. İnandırıcı olabildi mi? Beni ikna edemedi. Türkiye’de asker-sivil ilişkilerinin demokrasilerdeki olağan yerine oturması için hem zihinsel hem yasal değişiklikler gerekiyor. Demokrasi ve hukukun üstünlüğü açısından bu ihtiyaç uzun yıllardır orta yerde duruyor. Orgeneral Başbuğ, bir konuya daha değindi: Ordunun saygınlığı... Bazı ‘önyargılar’la ve ‘demokratlık kisvesi’ altında Türk Silahlı Kuvvetleri’nin saygınlığını sarsmak isteyenlere de sözü getirdi ve şöyle dedi: “Türk Silahlı Kuvvetleri demokrasiyi engelleyici bir kurum değildir.” Bu cümleyi yazdıktan sonra kenarına not düştüm: “Acaba?..” Çünkü ben farklı düşünüyorum. Türk Silahlı Kuvvetleri bugüne kadar darbeleri ile, muhtıraları ile, siyasete doğrudan dolaylı müdahaleleri ile Türkiye’de demokrasi ve hukuk düzeninin yerli yerine oturmasında olumsuz rol oynamıştır; eksileri artılarına ağır basmıştır. O kadar çok örneği var ki. Böyle düşünmek, ne ‘önyargılı’ olmaktır, ne de ‘demokratlık kisvesi’ altında askeri yıpratmaya çalışmaktır. Tam tersine... Demokrasi ve hukuk düzeni içinde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin doğru yerini savunmak, onun saygınlığını korumak ve kollamakla eşanlamlıdır. Öte yandan, Orgeneral Başbuğ, Cumhuriyet sonrası Türkiye’sinde ‘ulus-devlet’in kuruluş aşamasındaki bazı aşırılıkları ve bunların bugüne dönük kötü mirası üstünde daha çok düşünmeli. Kürdün, Kürtçenin yok sayıldığı, Kürtçe konuşmakla Kürtçe isim koymanın yasaklandığı bir Cumhuriyet Türkiye’sinde, ‘Kürt ayaklanmaları’nı anlatırken, tarihimizde yaşadığımız bu ‘inkârcı’ politikalar göz ardı edilirse, bugünkü Kürt ve PKK sorunlarını Türkiye’nin aşabilmesi uzak ihtimal olur. Daha fazla ‘vatan evladı’nın şehit olmaması, ölmemesi için bu noktaya gerekli önemin verilmesi şart... Güneydoğu’da binlerce ve binlerce faili meçhul cinayet yaşandı. Susurluk yaşandı. 12 Eylül’de örneğin Diyarbakır Askeri Cezaevi felaketi yaşandı. Bu acıların tümünden eğer dersler çıkarıp bu ülkede demokrasi ve hukuku oturtacaksak, böyle bir niyetimiz varsa, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin de kendi içine dönerek köklü bir özeleştiri mekanizması çalıştırması gerekir. Bu çerçeveye hiç kuşkusuz yaşadığımız darbelerin, muhtıraların, askeri yönetimlerin ya da birkaç yıl önceki ‘darbe tertipleri’nin de sokulması, bu ülkede hem demokrasi ve hukuk, hem de Türk Silahlı Kuvvetleri’nin saygınlığı açısından şarttır. Tekrar belirtmek isterim. Askeri eleştirmek asker düşmanlığı değildir. Türk Silahlı Kuvvetleri’ni bazı bakımlardan eleştirmeyi ‘asker düşmanlığı’ içine sokmak, yanlışları sorgulamayı önlemektir ki, bu da demokrasileri demokrasi yapan özgür tartışmaya büyük bir darbe indirmek olur. Orgeneral Başbuğ’un konuşması, farklı düşünenlerle bir tartışma ihtiyacından, bir diyalog kapısı aralama ihtiyacından da doğmuş olabilir. Öyleyse, olumlu bir gelişme... Tartışılacak konu çok çünkü. Ve Türkiye’nin daha fazla gerilmemesi, kutuplaşmaması için özgür tartışma ve diyalog ortamlarına kesin ihtiyacı var. Genelkurmay Başkanı’nın konuşmasıyla ilgili bazı düşüncelerimi de yarınki yazıma bırakıyorum.
<< Önceki Haber BAŞBUĞ'UN KONUŞMASINDA NEYE KATILMADIM? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER