Necmeddin Şahiner Ağabey'imiz, Üstad
Bediüzzaman Hazretleri ve onun talebeleri hakkındaki çalışmaları ile bizlere muazzam bir hazine hazırladı. Eğer onun
erken başlayan çalışmaları olmasaydı pek çok Nur talebesi için elimizde hatıra, bilgi ve
belge namına pek bir şey olmayacaktı. Cenâb-ı Hak, kendisinden razı olsun!..
Bu güzel gayretleri hâlen devam ediyor en son üç "Feyzi"yi yazmış. Bunlardan
Ahmed Feyzi Kul ve Mehmed Feyzi Şallıoğlu ağabeylerle hayatta iken görüşmek imkânım oldu. Ama Hasan Feyzi Yüreğil, çok önceden
vefat ettiği için görüşmek nasip olmadı.
Bilhassa Ahmed Feyzi Ağabey'le 1963'ten itibaren görüşmelerimiz oldu. Onun Üstad Hazretleri'ne olan muhabbeti ve bağlılığı her hâlinden tezahür ederdi. Sohbetlerde "Kimmiş bu adam? 13. asrın minaresinin başında ne işi varmış? Hangi üniversiteden
mezun olmuş? Bu hakikatleri nereden bulmuş?" diye sorular sorarak dikkatleri Üstad'a ve Risale-i Nurlar'da anlatılan derin hakikatlere çekerdi.
Üstad veya Risale-i Nurlar ile ilgili gazetelerde aleyhte bir yazı çıkarsa mutlaka hemen bir
cevap yazardı. Cesaret-i fıtriyesiyle bu hususlarla ilgili yazılarını ve söylemesi gerekenleri çekinmeden yazıp söylediği için de zaman zaman
mahkemelere düştüğü de olurdu.
1971'deki 54 sanıklı
İzmir Sıkıyönetim Mahkemesi sırasında teselli için
avukat Bekir Berk'e bir
pusula yazmıştı.
Askerî hapishaneden getirilip mahkemeye girme sırasında bu pusula verilirken
Savcı Nurettin Soyer'in adamı olan bir
üsteğmen tarafından görüldü. Arama neticesinde de o pusula ele geçti. Aslında "Biz, mutlaka sizi biraz korku ile, biraz
açlık ile, yahut mala, cana veya ürünlere gelecek noksanlıkla dener
imtihan ederiz. Sen sabredenleri müjdele! Sabredenler o kimselerdir ki başlarına musibet geldiğinde elbette 'Allah'a aidiz. Ve vakti geldiğinde elbette O'na döneceğiz.' derler." (Bakara Sûresi, 2/155-156) meâlindeki âyetlerden bazı kelimelerden riyazî bir hesapla çıkarılan 1971 tarihi idi. Yani "İnşâallah bu seneyi gösteren bu tarih artık bu çeşit hapis musibetlerinin son olduğuna işaret ediyor." diye teselli edici mahiyette bir nottu. Ama Savcı Nurettin Soyer bunu, kendi kafasına göre bir mânâ vererek mahkemeye sundu. Öbür gün de her zaman olduğu gibi
Cumhuriyet gazetesi hiç alâkası olmayan bir manşetle "Nurcular 1971'd
e devlet kuracaklarmış" şeklinde bir mânâ ile haber yaptı. Mahkemede Bekir Bey buna
itiraz etti. Ama ne olur ne olmaz diye, Ahmed Feyzi Ağabey'in mahkemeye gelmemesi istenildi.
Afyon Mahkemesi'nde o zamanki cesur ve pervasız müdafaası biraz sıkıntıya soktuğu için 54 kişiye bir de o eklenirse mesele uzar gider diye endişe ediliyordu. Bazı arkadaşlar bunun için ziyaretine gidip meseleyi anlatınca Ahmed Feyzi Ağabey "Ben kimseden korkmam! Eğer beni o mahkemeye çağırırlarsa, Üstad kimmiş, Risale-i Nurlar neymiş, onlara gösteririm..." diye cevap vermiş. Zaten mahkeme heyeti de Cumhuriyet'in bu iddiasının asılsızlığının farkında olduğu için onu çağırmadı.
Vefatından birkaç gün önce İzmir'de mahkeme kuranlar üzerine "Sizi cezalandıracaklar mıymış?" diyerek hissiyatını dile getiriyordu ama gözlerinden yaşlar akıyordu. Bu durum pek alışık olmadığımız bir tavrıydı. Meğer bizimle
veda konuşması yapıyormuş. Birkaç gün sonra da Antalya'dan vefat haberi geldi. Çamlık'ta cenaze namazına katılmak nasip oldu...
Mustafa Sungur Ağabey kabrinin başında konuşma yaparak onun Nur'un avukatı olduğunu, kendisi hakkında Üstad'ın "İzmir'de cevval bir ruh" diye bahsettiğini söyledi...
Cenâb-ı Erhamürrâhimîn, bu üç feyizli Nur talebelerinden ebediyen razı olsun, makamlarını Firdevs eylesin, âmin!..