KKTC Başbakanı Ferdi Sabit Soyer'in
Kıbrıs'ta en üst düzey görevler yapmış bazı siyasileri işaret ederek '
Ergenekon' soruşturmasını adaya sıçratması, bekleneceği üzere, iki yönlü tepkilere yol açtı. Kimi “Geç bile kalındı” d
erken, kimi de bu gelişmeyi
seçimle ve iç politikayla irtibatlandırdı.
İki tepkinin de haklı olduğu bir yön var: On gün sonra (19
Nisan 2009) yapılacak erken genel seçimin sürmekte olan kampanyalarını etkileyebilecek bir gelişme bu; ancak 'Ergenekon' adlı
örgütlenmenin Kıbrıs'la irtibatı bilindiği halde şimdiye kadar konunun kapağının açılmaması çok büyük bir eksiklikti.
Adli konuların seçim yüzünden ertelenmesi doğru değildir. Ayrıca, bizdeki son genel seçim Ergenekon konusunun bizim seçmenlerin tercihlerini fazla etkilemediğini gösterdi; Kıbrıs'ta niçin farklı bir etki yapsın ki? İddialar doğruysa ve bu yüzden seçmenler etkilenecekse,
adalet söz konusu olduğunda söylenebilecek olan, “Etkilenirse etkilensin” tavrından başkası da olamaz.
Türkiye'de hesabı yargı tarafından görülmekte olan örgüt Kıbrıs'ın yabancısı değil. Sadece son zamanlardakilerde değil geçmişte varolan örgütlenmelerin temelinde de Kıbrıs'la ilgili hassasiyetler merkezi bir yer işgal ediyor. “Kıbrıs'ı satıyorlar” türü yakıştırmalar bizim ülkemizde her zaman bir yankı bulur.
Nitekim, 2004 yılı eksenli
darbe hazırlıklarını yürütenler, Ankara'nın '
Annan Planı' ile ilgili tavrını müdahale gerekçesi olarak belirlemişlerdi. Türkiye'de 2007 yazında düzenlenen
Cumhuriyet mitinglerinin ilk provası, Kıbrıs'taki “
Annan Planı'na
Hayır” mitingleriydi.
Kıbrıs'ın yeraltı örgütlenmesi tarihi de Türkiye ile paralellik arzeder. Gizli örgütün ilk eylemleri, 1960 öncesi ve hemen sonrasında, Kıbrıs'ta mukavemet amaçlı sergilenmişti. Mukavemet için oluşan örgütün varlığına KKTC'nin kurulmasını takiben son verildi mi, verilmediyse örgüt bugün hangi amaca
hizmet eden eylemler sahneliyor, bunu bilmek mümkün değil.
Bizdeki fâili meçhuller, siyasi suikastlar ve kitlesel eylemlerin Kıbrıs'ta da izdüşümleri var. Hâlâ dosyası açık cinayetlerin yeraltı örgütlenmesiyle ilişkisi her zaman konuşulmuştur da üzerine ciddiyetle giden pek çıkmamıştır.
Şimdi zamanı mıdır? Üzerine gidilebilir mi?
İlk bakışta anlamsız gelebilecek bu soruların sorulmasını gerektiren bir iklim var Kıbrıs'ta; bazı dosyaların açılmasıyla ortaya dökülecek 'gerçekler' kimsenin işine gelmeyebilir. Soruşturmayı en tepeden başlattığınızda, sırf bu gerekçeyle, soruşturmanın yarıda kesilmesi ve derin gerçeklere varılamaması çok mümkündür. Doğru olan, geçmişte çok tartışılmış dosyaların üzerindeki tozları silkeleyerek işe başlamaktı.
Öyle değil, böyle -yani en tepeden- başlandı. Sebebi de, Türkiye'de yargı süreci devam eden Ergenekon dosyasında yer alan Kıbrıs ile ilgili bölümler olmalı. Özellikle 2. İddianamede sergilenen ilişkiler ağı içerisinde Kıbrıs'tan önemli isimler de bulunuyor.
Seçim kampanyaları sırasında soruşturmanın başlatılmasına
itiraz edenlerin bu gerçekleri unutmaması gerekiyor. Dahası, seçmenlerin de oy verdikleri kişilerin ilk elde göze çarpmayan karanlık ilişkilerinden haberdar olmasında hiçbir mahzur yok; gerçeklerin üstünün örtülmeye devam etmesi durumunda seçime gölge düşerdi.
Yeraltı örgütlerinin Kıbrıs'ta yaşattıkları Türkiye'de sonradan yaşandı; Kıbrıs'ın böyle bir özelliği de var. Kıbrıs'ta dosyaların açılarak gölgelerin aydınlatılması Türkiye'de hâlâ anlaşılamamış bazı karanlık noktaların açığa çıkmasını bile getirebilir.
Korkacak bir şeyi olmayanların endişe etmesi gerekmiyor.