Biraz geri dönelim, tarihimize bir bakalım.
Yıl 1965. Sadece beş yıl önce
darbeyle devrilmiş liderleri ya asılmış ya hapse atılmış siyasi hareketin yeni partisi genel
seçimi tek başına
iktidara gelecek şekilde kazanıyor. Partinin adı Adalet Partisi.
Bu isim seçimi tesadüf değil.
Yassıada duruşmalarının
adaletsizliğine açık bir gönderme var. AP ve
genç lideri Süleyman
Demirel’in tek başına iktidar olması hemen ’27
Mayıs devrimi’ne ‘karşı devrim’ sayılıyor.
Ankara gergin.
Asker gergin. Asker içinde cuntalaşma başlıyor.
Yönetimde istikrar kuvvetli
ekonomik büyümeyi beraberinde getiriyor.
Türkiye düşük enflasyonla inanılmaz yüksek büyüme oranlarını yakalıyor. Zenginlik yayılmaya, ufak ufak da olsa özel sektörde
sermaye birikimi yapılmaya başlanıyor.
AP, 1969’de girdiği seçimden de tek başına iktidar olarak çıkıyor. Askerdeki rahatsızlık iyice artıyor. Daha seçimden çok önce harekete geçen
sivil darbeci kesim de, ‘sosyalizm’ maskesi altında askeri darbeye kışkırtmaya başlıyor.
İlk hamlede AP grubunun bölünmesi sağlanıyor. Partiden ayrılan kalabalıkça bir
grup Demokratik Parti’yi kuruyor ama AP iktidarda çoğunluğunu sürdürüyor.
Seçimi kahir çoğunlukla kazanmış olan parti iktidarı kaybetmedikçe rakipleri hırçınlaşıyor. Sol cunta eğilimi,
Muhsin Batur’un Hava, Faruk Gürler’in
Kara Kuvvetleri Komutanı olmasıyla güç kazanıyor.
O kadar ki,
Anayasa taslakları yazılıyor,
Bakanlar Kurulu listeleri hazırlanıyor, hatta bazı önemli mevkilere yapılacak diplomatik atamalar bile belirleniyor. Darbe tam hazırlıklıyken, gerek dönemin
Genelkurmay Başkanı ve gerekse başta 1.
Ordu Komutanı Faik Türün olmak üzere bazı önemli komutanları solcu bir kalkışmaya izin vermeyeceklerini belli ediyorlar. Ordu içi karışıklık o raddede ki, 9
Mart 1971’de Ankara’da ‘Genişletilmiş Komuta Konseyi’ toplanıyor, toplantı sırasında Ankara garnizonundan askerler Genelkurmay’ı kuşatıyor.
Neden biliyor musunuz? O sırada Ankara Garnizon Komutanı olan tümgeneral, içerideki
1. Ordu Komutanı Faik Türün’ün kardeşi. Ve kuşatmanın amacı, Faik Türün’ün başına bir şey gelmesini engellemek!
9 Mart’ta solcu darbe,
Kara Kuvvetleri Komutanı Faruk Gürler’in taraf değiştirmesi ve Muhsin Batur’un da geri durması nedeniyle suya düşüyor. Hayal kırıklığına kapılan solcu havacı subaylar, Kara Kuvvetleri’nde görevli
Tümgeneral Celil Gürkan’ın kapısını çalıyor, ‘Düğmeye sen bas, sen harekete geç biz de katılalım’ diyorlar ama Gürkan o cesareti kendinde bulamıyor.
Sonuçta
12 Mart’ta ordu yine de
Meclis’e bir
muhtıra veriyor. Meclis çoğunluğuna sahip, sadece iki yıl önce seçim kazanmış olan
Süleyman Demirel hükümeti
istifa ediyor. Türkiye iki yıllık bir ‘ara rejim’ dönemine giriyor. Bu, ne tam askeri ne de tam sivil bir rejim. Hep birtakım teknokrat hükümetleri kuruluyor, çoğu güvenoyu bile alamıyor, kısa ömürlü oluyor.
***
Bir de bugüne bakın. 1997 yılında 28
Şubat oluyor ve ‘Gerekirse bin yıl sürecektir’ deniyor. Hükümetin istifaya zorlanmasından sadece beş yıl sonra, o istifaya zorlanan hükümetin iri partisinin içinden çıkanların kurduğu parti tek başına iktidar oluyor.
O hükümeti kuran partinin adı da, herhalde tamamen tesadüftür, ‘Adalet ve Kalkınma Partisi.’
AKP iktidarda birinci ayını doldurmadan darbe hazırlıkları başlıyor, ordu içinde 60’lardaki gibi cuntalaşmalar yaşanıyor.
Devamını biliyorsunuz zaten. Her gün onları yazıyoruz...