Ne anlı şanlı yazarların cuntacılık notları, ne de bütün dünyanın keyfini kaçıran
ekonomik kriz havası vardı Belek'te.
Antalya'nın bu şirin beldesi, hafif yağmurlu
Akdeniz havasının tesiri altında pırıl pırıldı.
Dışarıdaki bütün gerilime inat, bir bölümüne katıldığım Diyalog
Avrasya toplantısında umut vardı.
Rusya'dan, Türkiye'den, Gürcistan'dan, Tacikistan'dan ve Avrasya'nın daha birçok
ülkesinden gelen aydınlar bir
masa etrafında toplanmış, bir yıl boyunca
bölgenin huzur ve selameti için neler yapabileceklerini konuşuyorlardı. Başkanlığını her ülkenin ak saçlısının yaptığı milli komiteler, yapılacak toplantıların, düzenlenecek konferansların, verilecek ödüllerin takvimini hazırlıyordu.
15 sene önce yan yana gelmesi dahi düşünülemeyen insanlar, şimdi tarih kitaplarının incelenerek, bölge halkları arasında kin ve nefret aşılayan ifadelerin ayıklanması gibi iddialı projeler üzerine kafa yoruyordu.
Bir gerilimden diğerine yuvarlanan dünyanın orta yerinde, dünün 'düşman' kardeşlerinin, insani idealler etrafında bir araya gelmesi, umut
vaat eden, şaşırtıcı denecek kadar güzel bir manzaraydı.
Üstelik şaşırtıcı olanlar, bu tablo ile sınırlı değildi. 1 yıl aradan sonra yayın hayatına başlayan Diyalog Avrasya Platformu'nun
dergisi 'da', okurun karşısına
Fethullah Gülen kapağıyla çıkmıştı. Derginin
Türkçe ve Rusça olarak iki dilde yayınlandığı ve Gülen isminin Rusya'daki okullar nedeniyle son dönemde ne kadar çok gündeme geldiği dikkate alınırsa, gerçekten de bu şaşırtıcı ve cesur bir adımdı. Üstelik dergi, Rus bilim adamları ve gazetecilerin, Gülen ile yaptığı kapsamlı bir
röportaja yer veriyordu.
Türkiye'deki kimi aydınlar hiçbir kitabını okumadan, nesnel hiçbir araştırma yapmadan Gülen'i yaftalamayı
tercih ederken, Rus aydınlar önce hareketi incelemiş; sonra da kafalarına takılan soruları doğrudan muhatabına yöneltmişlerdi.
Antalya dönüşü merakla satır satır okuduğum röportaj, cevaplarıyla olduğu kadar sorularıyla da dikkat çekiciydi. Rusya
Bilimler Akademisi'nden ünlü şarkiyatçı Prof. Rostilav Ribakov'un, Rusya'nın en önemli
İslam hukuku uzmanı Prof. Leonid Sukiyaynen'in, Rodina Dergisi Yönetmeni Tatyana Filippova'nın sorularındaki ifadeler, Gülen'in fikirlerine Rusya gibi bir coğrafyada ne kadar değer verildiğine dair ipuçları taşıyordu. Mesela Prof. Sukiyaynen, Gülen'i 'önde gelen İslam düşünürlerinden biri' diye tanımladıktan sonra, Mısırlı düşünür
Muhammed Abduh ile fikirleri arasındaki farkı soruyordu.
Gazeteci Filippova ise Gülen'in eğitim alanındaki fikirlerinin Rusya,
Amerika ve
Avrupa örneklerinde nasıl uygulanabileceğini merak ediyordu. Bir başka Rus aydın, Gülen için 'engin hayat tecrübesine sahip bir düşünür' sıfatını kullanıyordu.
Aydınların soru listesinde, Türk-Rus ilişkileri,
modern dünyada İslam'ın yeri, siyasal İslam, küreselleşme, Rus Müslümanları gibi daha pek çok konu yer alıyordu. Gülen'i sevenlerin de ona şüphe ile bakanların da bu sorulara verilen cevapları okumasında büyük fayda var.
Bu arada cevaplar arasında, iki ülke ilişkilerine kafa yoranlar için de ilginç notlar yer alıyor. Mesela, Gülen'in, edebiyat tarihi üzerinden Türk ve Rus milletlerinin ortak çizgileri üzerine yaptığı tahlil çok çarpıcı. Rus edebi eserlerinden takip ettiği kadarıyla son dönem Rus ve Türk tarihleri arasında büyük paralellikler gördüğünü ifade eden Gülen'e göre Gogol'un Ölü Canlar'da anlattığı köylüler ile bizim köylülerimiz arasında fark yok. Batı karşısında kendi kültürünü korumaya çalışan Çehov ile Ahmet Mithat Efendi ne kadar birbirine benziyorsa, Rusya'daki
Tolstoy-Turgenev kavgası da bizdeki Mehmet Akif-Tevfik Fikret kavgası gibi. Puşkin'den Dostoyevski'ye uzanan derin bir sosyo-edebi tahlil yapan Gülen'in, Sovyet rejiminin bile bizdeki kadar dil ve edebiyata müdahale etmemiş olmasını Rusya'nın bir artısı olarak hatırlatması çok manidar.
Ne güzel... Dün hayal dahi edilemeyenler bugün gerçek oluyor. Birbirine düşman coğrafyaların insanları, Belek'te aynı masa etrafında buluşuyor. Ateizmin, silindir gibi üzerlerinden geçtiği Rus aydınlar,
Erzurum doğumlu bir mütefekkiri hürmetle anlama gayretinde...