"Karargah Evleri"ni araştıran savcının İşçi Partisi'nden birisini bilirkişi
tayin ettiğini öğrendiğimde kendime ait bir hatayla uğraşıyordum.
Geçen hafta gazeteci Aslan Tekin'in yazmadığı bir yazıdan dolayı adının
Ergenekon iddianamesine girdiğini ifade ederken "... aslında bir başka Aslan'a ait olan" demiştim. Bu bilgi Aslan Tekin'in kanaatiydi. Benim Tekin'i
tebrik ederken o kanaati zikretmemin bir faydası yoktu aslında. Ama zikretmişim ve hata etmişim.
Yeniçağ yazarlarından Aslan Bulut "bir başka Aslan" ifadesini üzerine almış ve iddianamede geçen "
Ankara İmparatorluğu" başlıklı yazının kendisine ait olmadığını beyan etmişti.
Bulut'a bir
mesaj atıp, kalemin mesuliyetine sahip çıkma hususunda daha dikkatli olma ihtarını kendime verdikten sonra "Karargâh Evleri" olayına döndüm. Zihnimde şimşekler çakmaya başladı. Çünkü aynı günlerde
Cumhuriyet yazarı Mustafa
Balbay da
tutuklu yargılanmak üzere içeri alınmıştı. Malumdur, "Genç subaylar tedirgin" haberinden dolayı
Mustafa Balbay,
Genelkurmay karargâhı ile ciddi problemler yaşamıştı. Çünkü Balbay aynı günlerde
Başbakan ile
Genelkurmay Başkanı arasında yapılan ikili görüşmeyi haber yaparak dikkatleri fazlasıyla üzerine çekmişti.
Problem, iki kişi arasındaki gizli görüşmeyi Balbay'ın nasıl elde edebildiğinde gizliydi. Başbakan'ın kafasında "aramızdaki görüşmeleri basına sızdırarak beni arkadan vuruyor" fikrini uyaracak şekilde, bu çok gizli bilgileri sızdırarak Genelkurmay Başkanı'nı zan
altında bırakıp, zirvedeki uyumu baltalamaya yönelenler kimlerdi? Genç subaylar mı?
Zaman akıp gitti. Bir gün baktık ki, "Karargâh Evleri" denilen
Ergenekon davasının sanıklarından Doğu Perinçek'in İşçi Partisi'ne bağlı illegal bir yapılanma varmış. Bu yapılanmada askerî
personel önemli yerler işgal edermiş. Hem bu yapı öyle yeni de değilmiş. 1990'lı yıllarda Perinçek'in darbeye seve seve
destek vereceğini dillendirdiği günlerde, bir "
ülkücü",
Aydınlık dergisine
kapak olmuş ve "Üç gün öncesine kadar ülkücüydüm." demiş; kemendi "Karargâh Evleri"ne atmış. Aradan zaman geçmiş, taahhütler yerine gelmeyince ülkücülükten ayrılan bu vatandaşımız, kendisini yurtdışına kaçırarak hapse girmekten kurtarmak üzere Perinçek'in en yakınları tarafından "Karargâh Evleri"ne nasıl devşirildiğini ve kendisine nelerin yaptırılmak istendiğini bir bir anlatmış.
Perinçek'in
emekli generalleri arkasına alıp gezdiğine bakılırsa askerle ilişkisi bir hayli üst seviyede olmalı. Emekli yargı mensupları devletin en üst seviyede makamlarında görev yaptıktan sonra hizmetine, demokrasiyi bile militanlaştırarak Aydınlık dergisinde devam etmeyi
tercih edenlerin varlığı ise insanın merakını çok yönlü
tahrik ediyor. Bu arada Ergenekon davasının ucu "Karagah Evleri"ne uzayıp, bazı askerî personel tutuklanıyor. Dosya açılıp,
soruşturma başlıyor. Ve işte bu sürecin devam ettiği günlerde korkunç bir hadise patlıyor.
PKK sınır karakolumuzu ağır silahlarla basıp, çok zamandır yapamadığı büyüklükte bir eyleme
imza atarak yandaşlarının moralini yükseltiyor. İlginç olan taraf, bu olayın acısı köpürtülürken diğer yandan "
Golfçü Paşa" olayı patlatılarak fecaatin tamamı Hava
Kuvvetleri Komutanı'nın üzerine yıkılıyor. PKK'nın vahşetini, onlara altın tepside bir kuvvet komutanı takdim ederek tamamladığını fark eden/etmeyen bir kısım medyamız Babaoğlu Paşa'yı işaretliyor. Nedense medyanın bu kısımı o anda orada olan Havacı
Orgeneral Hasan Aksay'ı da zikrederek "
Hava Kuvvetlerinin zirvesindeki iki kişi golf oynamakla meşguldü" demiyor. Diğer komutanların o gün nerede ve ne yaptığını da yazmıyor. Sadece bir tek şey söylüyor: Babaoğlu...
Bunları gözden geçirince aklıma şu soru takıldı: Kafasında, Perinçek'in kahkahalarla Apo'ya gül takdim ederken çekilmiş fotoğrafıyla kanlı
baskını bir kareye, o baskın sonucunda "Karargah Evleri" soruşturmasına izin veren Babaoğlu Paşa'nın maruz kaldığı medya lincini de onun yanındaki kareye yerleştirdiyse eğer, savcı Zeki
Üçok ne yaptı? Davanın
sivil sanıklarını kibarca çağırıp, evlerinde
arama bile yapmadan göndererek ve de bilirkişiyi İP mensuplarından seçerek sessizce "Paşaya bunu yapanlar bana ne yapmaz ki?" diyerek belagatlı bir hal diliyle güçlerine dikkat mi çekti? Ya da?... Ergenekon davası ilerledikçe daha bunları çok düşüneceğiz.