Son yıllarda nefesimizi tüketircesine neler
tartışmadık ki!
Mesela '
Türkiye,
Malezya mı olacak?' denmişti. Koca koca adamlar, cici bici bayanlar Malezya'ya gidip oradan 'son dakika' haberi geçiyordu. Ne oldu? Unuttuk gitti. Abartılı laflar, anlamsız yorumlar. Onca zaman tartışıldı da ne oldu? Koca bir hiç. Sadece iç enerji kaybına uğradı bu
ülke.
Şimdi yeni bir tartışma konumuz var: Padişahlık. İlk bakışta sanıyorsunuz ki; metrobüs hattının açılış töreninde "Son
Osmanlı Padişahı 1. Recep
Tayyip Erdoğan" yazılı
pankart üzerine bir tartışma başlatılmış. Doğru mu? Kesinlikle hayır. Çoktandır birileri konuşuyor bu konuyu. Ayrıca o pankart, anında ortadan kaldırıldı ve pankartı açan adam derdest edildi. Erdoğan'ın meydanlarda söylediği 'Padişahlık da bitmiştir, krallık da, şeflik de' sözünü duymazdan geliyor birileri. Hatta bazıları '
Ordu göreve' pankartıyla 'Son
padişah' pankartını eşdeğer göstermeye çalışıyor. Olacak şey değil. Birinde
darbe yapılsın diye can atan, bunu gizlemeyen; hatta bu konuda kimi zaman tahrikçi yollara başvuranlar var; diğerinde bir çırpıda açılmış ama parti yetkilileri tarafından şiddetle karşı çıkılmış bir pankart var.
Türkiye'nin yıldızı parlıyor; bu bir gerçek. Çünkü Türkiye, bir yandan
Avrupa Birliği projesinde ısrarla yol alıyor; diğer yandan bölgesinde daha etkili hale geliyor. Bütün bunları yaparken,
Amerika ile yakın diplomasiyi terk etmiyor. Her meseleye günlük siyasetin kısır çekişmeleri penceresinden bakanlar, bu yeni durumu da doğru okuyamıyor. Mesela Davos'ta Erdoğan'ın tavrını eleştirirken 'Türkiye, Batı'dan uzaklaşıyor' diye bir teraneye başvurdular. Tam bir illüzyon! Çünkü Erdoğan, Davos'a Brüksel'deki iki günlük temasından
döner dönmez gitmişti. Bu nasıl kopuş ki, AB için seferberlik yapılacak; sonra ayağının tozuyla gelinen Davos'ta ipler kopartılmış olacak?
Hillary Clinton'ın Türkiye ziyareti de bir bakıma bu tezin tekzip edilmesi anlamına geliyor. Clinton, bir ay içinde ABD Başkanı Obama'nın Türkiye'ye geleceğini ifade etti.
Türkiye'ye duyulan sempati eski Osmanlı topraklarıyla sınırlı değil.
Irak Savaşı öncesinde tezkerenin Meclis'te reddedilmesinin doğruluğu başka bir tartışma konusu; ancak o günden bugüne Türkiye için 'kendi başına karar verme iradesi olan bir ülke' imajı dünyada yayılmış durumda. Başbakan'ın Davos'taki çıkışı da dünya kamuoyu tarafından bu çerçevede değerlendirildi. Özellikle ezilmişlik psikolojisinden bir türlü yakasını kurtaramayan ülkelerde bu nedenle büyük yankı uyandırdı! Buna rağmen yaşanan olayları 'Yeni bir Osmanlı doğuyor' diye tanımlamak doğru değil. Bu söylemin bazı dost ülkeleri (özellikle
İslam ülkeleri için) rahatsız eden yanı da var üstelik. Rusya'da da sempati var Türkiye'ye karşı,
Afrika ülkelerinde de. Türkiye'nin asıl imrenilen yönü de şudur: Onca müdahaleye rağmen
demokrasi yolunda ilerleyen bir ülke, AB üyesi bazı ülkelerin
sabotaj gayretine rağmen
AB üyeliği konusunda ısrarcı bir ülke,
Müslüman kimliğini koruyarak demokratik reformlar yapmaktan kaçınmayan bir ülke...
Padişahlık meselesini kaşıyanlardan bir kısmının iyi niyetinden şüphe etmek de mümkün. O art niyet olmasaydı
CHP liderinin odasına astığı Şeyh Edebali'nin 'Ey oğul' nasihatinden de rahatsız olurlardı. O malum pankart açılmadan padişahlık yakıştırmasını birileri ısrarla yapıyordu. Mesela ta 6 ay önce Tempo dergisi, Tayyip Erdoğan'ı kapağına taşımış, Başbakan'ın sırtına padişah kaftanı giydirmiş,
tahta oturtmuştu. O günden bugüne onlarca yazı yazıldı bu konuda. Daha ilginci, aşırı ulusalcı (bir bölümü itibarıyla da Ergenekoncu) bazı yayınlarda bu padişahlık meselesi ısrarla işleniyor. Kamuoyu buna inanmaz. Zaten bu konu kamuoyu için gündeme getirilmiyor. Bazılarının asıl maksadı, kendilerine yakın gördükleri yargı mensupları. Mesaj oraya. Yani, yine kötü bir mühendislik çalışması var karşımızda; üstelik yine yargı gibi her türlü ideolojiden uzak kalması gereken
adalet sistemi üzerinden. Asıl
manzara açık: Bugün padişahlık vaveylası koparanlar, otokratik derebeyliklerinin çökmesini istemiyor...