Birinci emir: Ekonomistleri kov, bilgeleri çağır!
Geçen hafta dünya bir kez daha altüst oldu. Sadece ABD'de City
Bank, AIG ve General Motors'un açıkladığı zararlar tek başına 200 milyar dolara yaklaştı. Bu üç kurumun çıkardığı
işçi sayısı 100 bini geçti. Akla ziyan bir durum. Daha bunun
İngiltere ayağını ve iflasın eşiğine gelen Doğu
Avrupa kısmını konuşmadık.
Türkiye ise yine direndi.
Zaman'ın tespit ettiği gibi, asrın faciası İkinci Dünya Savaşı'nın maliyetini daha şimdiden dörde katladık. Çağın belası, üretimden kopan
finans kapital. Amerika'da ipotekli konut sektörünün büyüklüğü 12 trilyon dolar olarak tahmin ediliyor. Ansızın gelen iflaslardan sonra yaşanan şaşkınlık, tam rakamın hâlâ bilinmediğini gösteriyor.
Öyle gözüküyor ki, idareciler kontrolü hiçbir zaman ele geçiremediği gibi, şimdi daha beteri havlu atmış "beni de kurtar" diyene para vermekten başka bir şey yapamıyor. Başkan Obama'nın halefi Bush'tan çok farklı yaptığı hiçbir şey yok. "Batırılamayacak kadar büyük olanları kurtarmak" şeklinde açıklanabilecek politikasının bir gereği olan 1,7 trilyon dolarlık
bütçe açığı hedefinin ABD'nin milli gelirine oranı tam yüzde 15'lere çıkıyor.
Kamu borçları milli gelirin yüzde 100'ünü yakaladı.
"Büyükleri batırmayayım derken, ABD'yi batıracaksınız" diyenler haklı. Gerçekten de diyelim bu
kriz her nasılsa 'ötelendi'. Peki bu cari açık, tasarruf yetersizliği, bütçe açığı ve borç yükü ile ABD'nin kendini toparlaması nasıl olacak? ABD, yediği kroşelerin etkisiyle sahnede sendeleyen acınacak haldeki boksöre benziyor. Hakem araya girip maçı bitirmez ise sonuç vahim olacak.
Peki araya girmesi gereken
hakem kim? Evet, dünyayı kurtaracak güçlü bir söz, bir irade aranıyor. Büyük adamlar, büyük liderler çağı kapandı sanki. Bu irade ABD'de yok. Bu irade dünyada da henüz öne çıkmış değil. Akademik camia tam çelik-çomak oynayan çocuklar konumunda. Yüzyılın krizini aşmak için en az beş asırlık laflar edilmesi gerekiyor. Oysa
gündem hâlâ haftalık-aylık raporlarla okunuyor.
Bence söz sırası bilgelerin ve feylesofların
En çok da "kimse paradigmanın özüne dokunmasın" deniliyor. Paradigmanın özü kısaca materyalizm, yani maddecilik. Muhteşem evreni ve yaradılışı insanın kısa vadeli zevklerine ve sadece gözle görebildiklerine indirgeyen kocaman bir aldatmaca. Bunun içinde siyamlı
ikiz olan komünizm ve kapitalizm de var. Cemil Meriç'in ifadesiyle, insanlığın sırtındaki son iki deli gömleği.
Ne var ki; iflas eden bu zehirli ideoloji cümlemizi aşağı çekiyor. Bu kriz ile birlikte insanlık hatalarından
ders almak üzere "köprüden önce son çıkış" noktasında bulunuyor.
Ancak insanlığa "bu cadde çıkmaz
sokak" çağrısında bulunacak derinliğe sahip bir ülkede yaşıyoruz. Buna inanıyorum. ABD
Dışişleri Bakanı Bayan
Clinton, "Türkiye dünya için liderlik rolü üstleniyor." diyor. George Friedman, "
Tarih Türkiye'yi süper güç konumuna itiyor." diyor. Bunlar bana göre altı boş "gaz verme operasyonu" değil.
Bayan Clinton'ın görüşlerinin yanına bir de Papa'nın ve
Vatikan'ın bazı görüşlerini koyalım. Papa, "bu kriz hırs, açgözlülük, güç ve mülkiyet tutkusunun bir sonucudur." demişti. Geçen hafta ise Vatikan, "Artık İslam'ın faizsiz bankacılık modelinden yararlanılmalı" dedi. Bilmem ki,
Abdurrahman Yalçınkaya, Vatikan'a
kapatma davası açar mı?
Fiyasko ile sonuçlanan bir önceki G-20 zirvesinden sonra, esas zirve nisan ayında yapılacak. Türkiye, bu zirvede farkını ortaya koyacak bir
hazırlık içinde olmalıdır. Oysa beklenti farklı. İngiltere'nin öncülüğünde Türkiye'de toplantı üstüne toplantı yapılıyor. Türkiye kamuoyu belli hedefler için şartlandırılmaya çalışılıyor. "Türkiye orada, oyun bozan olmasın, oyunun parçası olsun" demeye getiriliyor. Bu hem Türkiye'ye yakışmaz hem de bunu bekleyen sanayileşmiş ülkeler kendilerine uzanacak bir kader öpücüğünü yok etmiş olurlar.
Tarihin akışı da, zaman da hızlanıyor. Şimdi Türkiye'nin konuşma vakti. Kendi adıma bütün ciddiyetimle naçizane küresel kriz için çözüm paketimi açıklayıp, ilgisini çekerse G-20 zirvesine giden hükümet yetkililerinin dikkatine sunmak istiyorum.