Metrobüsün Asya'yı Avrupa'ya bağlaması münasebetiyle düzenlenen törende açılan "Son
Osmanlı Padişahı Kadıköy'e hoş geldiniz!" dövizi, basında yeni bir Osmanlı tartışmasının fitilini ateşlemiş görünüyor.
4
Mart günü "
Sabah"ta
Emre Aköz,
Cumhuriyet'in 85. yılında hâlâ Osmanlı'nın hatırlanıyor olmasındaki ilginçliğe dikkat çekerken, aynı gün "
Hürriyet"in başyazarı
Oktay Ekşi, olanca Osmanlı cahilliğini okurlarının kafasına boca ediverdi.
Ekşi gibilerinin anlayamadığı nokta, yıllardır uyutulmuş/uyuşturulmuş bulunan Osmanlı refleksinin uyandırılacağı günü beklemekte olduğudur. Yıllar önce bir 'Osmanlı tsunamisi'nin
Türkiye'nin üzerine gelmekte olduğunu söylemiştim. Tam 2 yıl önce çıkan "Geri Gel Ey Osmanlı" adlı kitabım da aslında bugün olan bitenlerin bir nevi habercisi gibiydi.
Yalnız şunu söylemekte fayda var: Türkiye'nin genlerinde bir süre uyumaya bır
akılan bu 'Osmanlı refleksi', çok partili hayata geçişimizle birlikte ve daha
CHP iktidarında saklanamayacak bir hale gelir. Nitekim 22
Nisan 1948 tarihli mizah dergisi "
Karagöz",
23 Nisan Bayramı'nı Kafkaslardan Tuna'ya uzanan "büyük Türkiye"nin kuruluşunun başlangıcı olarak resmeder.
Nitekim İstanbul'un fethinin 500. yıl kutlamaları da Cumhurbaşkanı İsmet
İnönü tarafından başlatılmış, ne ki, 1953'te
Demokrat Parti iktidarına nasip olmuştur. Hatta şunu da söyleyelim: Yunanistan'ın notası üzerine DP iktidarı 500. yıl kutlamalarını durdurmak için çırpınmışsa da, bunu tarihimize
hakaret sayanlar, zamanın CHP'lileri olmuştur. Abartmıyorum, size o zamanki "Cumhuriyet" ve "Hürriyet" gazetelerinde yazılanları aktarsam ağzınız bir karış açıkta kalır. Sanırsınız ki, Fatih'in şahsında Osmanlı geri dönmektedir.
Şimdi aynı (aynı mı, emin değilim o kadar) "Hürriyet" gazetesinin başyazarı çıkmış, ne akıl almaz iddialara
imza atıyor.
Oktay Ekşi basındaki Osmanlı özleminden örnekler verdikten sonra "Merak ediyoruz, bir 'Osmanlı modası' yaratmaya çalışanların derdi -veya özlemi- nedir?" diye soruyor. Ben de diyorum ki, "Osmanlı özlemi" diye bir şey yok, Türkiye zaten Osmanlı'nın devamı ve hülasasıdır. Özlem yok, yeniden hatırlama var. Barajın arkasında biriktirdiğimiz sular artık taşıyor, üzerimize geliyor. Bu gerçeğe gözünüzü kapamaktan vazgeçin.
Bu arada Osmanlı tarihi hakkında yalan yanlış bazı bilgi ve hükümlerde bulunuyor ki, Ekşi'nin Osmanlı'ya bu kadar takmasının, Osmanlı tarihini hemen hiç bilmeyişinden kaynaklandığını öğreniyoruz.
Mesela diyor ki: 36 padişahtan Fatih,
Yavuz ve Kanuni'yi çıkartırsanız hangisini saygıyla, hayranlıkla, ileri görüşlülükle anabilirsiniz?
Buradaki
sakatlık şu: Saygı duyulması için bir padişahın ille de
zafer kazanması gerekiyor.
Bir yandan yazı yazarken Şeyh Hamdullah'ın hokkasını tutan, öbür yandan Mikelanj'ı Haliç'e
köprü yapması için İstanbul'a davet eden II. Bayezid'e neden saygı duymayalım? Üstelik en büyük kitap tutkunlarından biridir, Fatih döneminde Osmanlı sosyal yapısında deprem etkisi yaptığı anlaşılan hızlı fetihleri ve reformları pekiştiren kurumsal düzenlemeleri yapmak, saygı duyulması için yeterli sebep değil midir?
İngilizlerin millî kahramanı Amiral Nelson, ressama poz verirken Osmanlı padişahı III. Selim'in gönderdiği ay yıldızlı nişanı göğsünde en üste, pırlanta sorgucu da başına takmıştı.
Hayranlık duyacaksanız, işte her sırtı çıplak olana üzerindekini çıkarıp verdiği için bir giydiğini bir daha giymeyen Osman
Gazi. Aydınlanma diyorsanız bağımsız kütüphaneler açan I.
Mahmud neyinize yetmiyor? Vücudunda tam 40 tane kılıç yarası taşıyan Çelebi Mehmed neci oluyor?
İleri görüşlülükte idare ve orduyu
ıslah etmenin önemini daha 17. yüzyıl başında fark etmiş bulunan II. (Genç) Osman'ın eline kim su dökebilir?
GATA başta olmak üzere açtığı kurumlarla Cumhuriyet'in temellerini hazırlayan II. Abdülhamid'in mirasını kim inkâr edebilir?
Oktay Ekşi bol keseden konuşmaya devam ediyor: "Kurucu tebaasını yani Türk halkını ezen ve azınlıklara ezdiren başka bir hanedan biliyor musunuz? Tüm tarihinin üçte birini zilletle geçiren hangi hanedana özlem duyulabilir?"
Bunca araştırmaya, yayına, doktora tezine şuna buna rağmen bu bayatın bayatı söylem hâlâ neden bu denli revaçta anlamıyorum.
Osmanlı Devleti Türk halkını neden ezmiş olsun? Keyif almak için mi? Bir tür Drakula mı tasavvur ediyoruz Osmanlı'yı? 1920'lerde belki cazip olan bu iddiaya hâlâ sarılanlar şunu bilsinler ki, sınırlar geriye çekildikçe güvenebileceği insan kaynağı da
Anadolu'ya inhisar etmişti mecburen. Fakat Çanakkale'de, Arap ve
Kürt kardeşleriyle yan yana yatan Anadolu çocuklarını da unutmayın. Bir imparatorluk, halklar çorbasıdır. Kimin nereli olduğu hiç önemli değildir. Roma'da bile Arap imparator vardı. Önemli olan, resmî ideolojiye uymak v
e devlete faydalı olmaktır. Taşıdığınız değer önemlidir, nereli olduğunuz değil. Anadolu çocuklarının cephelerde telef edildiğini söyleyenler, devşirme egemenliğindeki dönemler için de Türkleri
ihmal ediyor diyorlardı. İyi de devlet ne yapsın? Türkleri savaştırsın mı savaştırsın mı? Bir karar verin.
Anlaşılan, Ekşi'nin aklına zafer ve yenilgiden başka bir şey gelmiyor tarih deyince. Söylediği aynen şu: "Hadi askerî alandaki yenilgilerini sineye çekmeye çalışalım. Tüm Osmanlı tarihinin
medeniyete katkı anlamında ortaya koyduğu -Mimar
Sinan'ın hepimizin göğsünü kabartan muhteşem eserleri dışında- ne vardır da biz bilmiyoruz? Koskoca 600 yılı bir tek Sinan'la açıklayabilir miyiz?"
Bence asıl fecaat burada
İlkokul çocukları bile biliyor ki, Sinan'dan sonra da Osmanlı mimarisi bal gibi devam etti.
Sultanahmet, Yeni
Cami,
Fatih Camii, Laleli Camii, Topkapı Sarayı'nın büyük bir kısmı Sinan'dan sonra yapıldı. İshak Paşa Sarayı'nı da mı Sinan yaptı?
Bilecik-
Eskişehir yolundaki Vezirhan kimin eseridir? Bunu bir yana bırakalım, tek medeniyet göstergesi mimariden mi ibarettir?
Çadır sanatı, kuş evleri, sebiller,
leylek vakıfları, hat sanatı dünyayı kendisine hayran bırakmıyor mu? Levni diye bir ressamımız var, biliyor musunuz? Sonra ille Batılılar mı beğenince muhteşem oluyor bir eser?
Bir sömürge aydını ya da bu topraklarda zoraki bir
misafir gibi oturup evini sürekli çekiştiren Oktay Ekşi'ler gibi tarihini 1923'ten başlatanların ve öncesini ancak utanmak için hatırlayanların ne kadar aydın olabileceklerini
Oğuz Atay'ın o ısırıcı cümlesiyle değerlendirmeye ne dersiniz:
"Ha- Ha- Ha! İşe bak,
İngiltere krallık, biz Cumhuriyet'iz; İngiltere tarihin gerisinde bu yüzden, biz ilerisindeyiz."
Söyleyin, bu bayat yalanı ne kadar dinledik? Ve ne zamana kadar dinlemeye devam edeceğiz? Son söz yine Oğuz Atay'ın olsun:
"İlerici, gerici her türlü akımların tekelini ellerinde tutan bir
küçük yarı-aydın çetesi, yıllardır kendini
yenileme gereğini duymadığı için bugün artık yerini kaybetmemek için ancak bezirgân oyunlarıyla ayakta durmaya çalışmaktadır. (...) Bugün haksız olarak
gasp ettikleri yerler gerçek sahiplerini beklemektedir. Halkın evrensel ruhuna inanan; onu derinliğine tanımaya çalışan gerçek bir aydın topluluğu bu kültür gangsterlerinin yerini almazsa toplumun, çağın çok gerisinde kalacaktır..."
Bana göre Ekşi gibiler tarihimizi akıl cebimizden çaldıkları için "tarih gangsterleri" olarak adlandırılmayı hak ediyorlar.