Bir siyasi lider olarak Deniz
Baykal ya da Baykal’ın
CHP’si üzerine yazı yazmanın bende yarattığı bir ağırlık var.
Belki kaç yıldır öyle.
Ama yazmak da gerekiyor.
Önce çarşaf
açılımı...
Sonra
Kuran kursları...
Ve Baykal’ın
Brüksel’e yaptığı “AB’ye karşı değiliz!” ziyareti...
Siyaset sahnesinde haklı olarak tartışmalara yol açtı bu gelişmeler.
Kimileri olumlu karşıladı.
Baykal’ın bu yolda devam etmesinin CHP’nin yelkenlerini rüzgarla dolduracağını söyleyenler çıktı.
Kimileri, Baykal’ın adımlarını samimi olmaktan uzak
seçim yatırımı diye nitelediler.
Kimi, Baykal’ın inandırıcılığını
gündeme getirdi.
Kimi de Baykal’ın bu açılımlarında ‘dine saygılı’ çizgiler buldu.
Laikçi-ulusalcılar ise Baykal’ı yerden yere vurdu, ‘laiklikten uzaklaşmak‘la suçladılar CHP liderini...
Daha önce de yazmıştım.
Baykal’ın bu adımları genel olarak olumlu.
Çarşaf ve örtünme konusunda olsun, din eğitimi bağlamında
Kuran kursları ve dini
özgürlükler konusunda olsun, ya da AB’ye bakış konusunda olsun, CHP’nin yaklaşımlarında meydana gelebilecek olumlu değişiklikler
Türkiye’nin yararına olur.
Böyle bir değişim keşke gerçekten yaşansa CHP’de...
Ama sorun bir başka yerde.
Daha önce de yazmıştım.
Sorun, Baykal’ın kendisi.
Baykal’ın kalmayan inandırıcılığı.
Daha dün 27
Nisan Muhtırası’na
selam duran o değil miydi?
Tam bir hukuk skandalı olan ‘367 formülü‘nün askerle birlikte başdestekçisi o değil miydi?
Üniversitedeki ‘
türban yasağı’ ayıbının şampiyonluğunu o yapmadı mı?
AKP’nin
Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmasını ellerini oğuşturarak bekleyen o değil miydi? O değirmene su taşıyan o değil miydi?
Türkiye’de
demokrasi ve hukukun tepesinde bir Demokles’in Kılıcı gibi sallanan
Ergenekon olayında avukatlığa soyunan o değil miydi?
Sosyal demokratlığı ve AB taraftarlığı konusundaki ‘derin kuşkular’ yüzünden CHP’yi
Sosyalist Enternasyonal‘den ihracın kıyısına getiren o değil miydi?
Bir soru daha:
Muhalefette olmasına rağmen 1990’lardan beri tek bir seçim bile kazanamayan o değil miydi?
Baykal’ın sicili böyle.
Bu kadar kırık notu olan bir lider hâlâ inandırıcı olabilir mi?...
Baykal’ın CHP’si ile ilgili olarak üzerinde durulabilecek bir nokta daha var.
Elisabeth Özdalga geçen
pazar günü
Star gazetesinin Açık Görüş isimli ekindeki yazısına şu ilginç başlığı koymuş:
“CHP, 7’sinde neyse, 70’inde de aynı:
Kuran kursu lazımsa, onu da biz getiririz.”
CHP’nin özünde değişmediğini belirtirken şunları yazıyordu:
“Bir muhalefet partisi olarak CHP,
iktidar partisini, dini değerlere kendisinden daha çok hassasiyet gösterdiği için, CHP’nin tabiri ile yeteri kadar laik olmadığı için meşru görmüyor, AKP’nin meşruluğunu bu yüzden sürekli sorguluyor. Bu arada seçmenlerin de akıllı ve mantıklı hareket etmediğini düşünüyor.
Türkiye
siyasetinde normal olmayan, normalleşmesi gereken durum bu.
Sorun burada!
Bu perspektiften bakınca, CHP’nin son çıkışları bir yumuşamayı, bir normalleşmeyi getirir mi?
Şimdilik getirmedi.
Aksine ters yönden bir etki yarattı. İçi boş ve gergin tartışmalara yol açtı. Gündem daha önemli ve hayati konulardan, örneğin üniversitelerde mevcut özgürlük ve bilimsel özerklik konularından uzaklaştırmış oldu.
Sizin kendi değerleriniz, savunduğunuz çıkarlar ve görüşler tamamen farklı, hatta ters yönde olabilir. Ama iktidarın meşruluğunu savundukları değerlerden dolayı sorgulamamalısınız.
Eğer CHP liderliği daha başta AKP’nin başörtüsü ve din eğitimi konularındaki duyarlılığına o anlamda daha saygılı davransaydı, bu son tuhaf hareketlere hiç gerek kalmazdı.
Demokrasinin mantığı, benzerlik veya değerler/çıkarlar konusunda uyum üzerine dayanmıyor. Oyunun kuralları üzerinde mutabakat sağlandıktan sonra, farklı düşünen gruplar ve partilerin var olmasına dayanıyor.”
Son söz:
Asıl mesele, Baykal ve inandırıcılık...