Bir fotoğraf karesi sayfalarca makaleye bedeldir, çok şey anlatır; siyasî çağrışımlar, derin anlamlar içerir. İşte onlardan biri... İlgi olağanüstü, salon dolu,
protokol ise ağır isimlerden oluşuyor.
Fazıl Say'ın 'Uğur
Mumcu' konseri Başkent'te ilginç simaları buluşturdu.
Çankaya sonrası dışarıda görmeye pek alışık olmadığımız
Ahmet Necdet Sezer eşiyle beraber evinden konser için çıktı. İki sol partinin liderleri Deniz
Baykal ve
Zeki Sezer, piyanist Say'ı dikkatle dinleyenler arasında.
Sabih Kanadoğlu'nun varlığı
sürpriz değil, onun
Fazıl Say hayranı olduğu biliniyordu zaten.
YARSAV Başkanı Ömer Faruk
Eminağaoğlu da protokolde ilk göze çarpanlardan. Fazıl Say
siyasetin ve yargının zirve isimlerini buluşturmayı başardı.
İzleyicilerden en fazla alkışı Sezer ve Kanadoğlu almış.
Fotoğrafa tekrar tekrar baktım, haberlerin satır aralarını okudum, bir kişi eksik gibi geldi bana. Eski Cumhurbaşkanı Süleyman
Demirel acaba niye yoktu? Davetiye mi gönderilmedi yoksa programı mı uygun değildi? Demirel'in tutku derecesinde olmasa bile çağdaş müziğe ilgisi olduğunu yakından biliyoruz.
28 Şubat'ın hararetli günlerinde Mozart'ın Dokuzuncu Senfonisi'ni büyük keyif alarak dinlediğini bütün
Türkiye görmüştü. Hatta eline mikrofonu alarak ağzına kadar dolu salona doğru dönmüş ve 'İşte çağdaş Türkiye' diye bağırmıştı. Senfoniye gösterilen ilgi karşısında sevinç çığlığı atmıştı. Dün gibi hatırlıyorum, Demirel'in tavrını anlamakta zorlanan kimi siyaset arkadaşları 'Bizim Süleyman Bey aslında senfoniden hiç anlamaz, davul olsa neyse, coşması normal diyebiliriz. Senfoni niye coşturdu ki?' diye tepki göstermişlerdi. Herhalde Demirel'i coşturan
müzik değildi, konserden verilen mesajdı.
'Peki, Sezer'i, Kanadoğlu'nu, Baykal'ı, Eminağaoğlu'nu bir araya getiren sadece müzik miydi?' diye sormak yanlış olmaz herhalde. Kuşkusuz
Uğur Mumcu'ya
vefa, Fazıl Say'a sevgi önemli faktör. Sebebi ne olursa olsun son derece anlamlı, değişik çağrışımlar yapan bir fotoğraf karesi olduğu muhakkak.
Bundan çok bağımsız bir başka konu var gündemde. Son iki güne damgasını vurdu.
Ergenekon örgütünün en önemli isimlerinden eski
Jandarma Genel Komutanı Şener
Eruygur'un eşine ait olduğu doğrulanan ses kaydında söyledikleri... Bayan Eruygur '12. ve 14.
mahkeme bizden' diyor. 12 No'lu mahkeme Hurşit
Tolon hakkında verdiği
tahliye kararıyla dikkatleri üzerine çekti.
Meğer birileri 'bizden, bizden olmayan' diye mahkemeleri sınıflandırmış... İnsan sormadan edemiyor: İtirazlar bu sınıflandırmaya göre mi yapılıyor? 'Bizden' dedikleri mahkemenin
nöbetçi olduğu zaman dilimini kolluyor olmalılar. Ne yazık ki böyle bir
algı oluştu. Yargıya bundan daha ağır gölge düşürülemez. İlginçtir, bayan Eruygur'un bu sözü hangi amaçla söylediği net olmasına rağmen bunu tevil etmek için uğraşanlara ne demeli? Oysa ne söylediği, niye söylediği çok net... Hiç sağa sola çekmeye gerek yok. Ergenekon
davasının serencamını göstermesi açısından çok önemli bir
itiraf.
Bu ses kaydı sayesinde öğreniyoruz ki Eruygur Paşa'nın durumu gayet iyiymiş. Günlük yaşamını
hastane odasında değil dışarıda da rahatlıkla sürdürebilecek durumdaymış. Oysa kamuoyu hâlâ hayati tehlikesinin sürdüğünü sanıyordu, bir daha eski haline kavuşmasının asla söz konusu olmadığına inanıyordu. Ağır
hafıza kaybından dolayı saatin kaç olduğunu anlamakta güçlük çektiğini zannediyordu. Meğer sağlığı zannedildiği gibi vahim değilmiş.
Dün Eruygur'un İsmail Hakkı
Karadayı'nın önerisiyle Encümen-i Daniş'e yeni üye olduğunu da öğrendik. Karadayı 'Çok değerli çocuk' diye söz ediyor Eruygur'dan... Ülkenin kaderini değiştirecek mitingleri de o
akıl etmiş.
Özetlersek çağdaş Türkiye'yi resmeden Fazıl Say fotoğrafı unutulmazlar arasına girdi. Ergenekon tutukluları, mahkemeleri meğer 'bizden ve bizden değil' diye ikiye ayırmış. Ses kayıtlarından öğreniyoruz ki dava kritik bir noktaya geldi, dayandı.