AKP’liler 29
Mart yerel
seçimlerinden nasıl bir sonuç bekliyor? Bir süredir
iktidar partisinin değişik kademelerindeki isimlerle konuşarak bu sorunun cevabını almaya çalışıyorum. Bundan yaklaşık bir ay önce AKP’liler daha moralsiz ve özgüvensizdi. Çoğu,
oy oranı için rakam telaffuz etmekten kaçınıyor, edenlerse beş yıl önceki yerel seçimde elde etmiş oldukları yüzde 41.6’yı koruyacaklarını söylüyordu. Çıtayı 22 Temmuz 2007 genel seçimlerine ve burada aldıkları yüzde 47’ye çeken hemen hemen hiç yoktu.
Bu nedenle dün
Başbakan Erdoğan’a yakın bir ismin, kendinden çok emin bir şekilde “Göreceksin 29 Mart’ta 22 Temmuz’u da aşacağız” demesi beni çok şaşırttı. Muhatabım bu söylediğinin bir “temenni” olmadığını, Başbakan’a sunulan bir kamuoyu yoklamasının sonucu olduğunu vurgulayınca durum daha ilginç bir hal aldı. Kendisine, bunda herhalde
Davos olayının etkisinin bulunduğunu söylediğimdeyse çok çarpıcı bir itirazla karşılaştım: “
Hayır, çünkü ben bu anketi Davos olayından bir gün önce gördüm.”
Sözünü ettiği anketi görmedim, nasıl, hangi koşullarda yapılmış olduğunu bilmiyorum ancak bana ondan söz eden kişiye kesinlikle güveniyorum. Dolayısıyla anketin doğru olup olmadığı tartışmasını şimdilik bir kenara bırakıp şunu söyleyebiliriz: Erdoğan ve yakın çevresi, daha Davos yaşanmadan, partilerinin 29 Mart’ta yüzde 50’yi zorlayacağı bilgisine sahiptiler. Davos olayından sonraysa yüzde 50’yi kesinlikle aşacaklarını düşünüyor olmalılar.
AKP’nin dezavantajları
Peki bu mümkün mü? Kesinlikle imkansız değil, ama çok kolay olmadığı da ortada. 1980 sonrası Türk siyasi hayatında, oylarını düzenli bir şekilde artıran partilerin (
ANAP, DYP, SHP, DSP, RP-FP) bir noktadan sonra inişe geçtiklerini ve o andan sonra bir daha kendilerini kolay kolay toparlayamadıklarına
tanık olduk. Bunun belki de yegane istisnası inişli-çıkışlı bir grafik izleyen MHP’dir.
İşte kimilerin 22 Temmuz 2007 seçimlerini AKP’nin zirvesi olarak görüp 29 Mart 2009’u da “sonun (en azından inişin) başlangıcı” olarak değerlendirme eğiliminde. İlk bakışta isabetli bir yaklaşım gibi görünüyor. Hele
Türkiye’nin de tam seçim döneminde küresel krizden şiddetli bir şekilde etkilendiği göz önüne alınırsa. Bunun dışında AKP için bir dizi olumsuz faktör daha söz konusu. Örneğin:
1) AKP çok kazanmak istediği
Diyarbakır,
İzmir,
Eskişehir,
Mersin,
Adana gibi illerde çok parlak adaylar gösteremedi.
2)
Ankara,
Samsun,
Erzurum gibi büyükşehirler ve birçok ilde hayli yıpranmış başkanlarla yola devam edilmek zorunda kalındı.
3)
CHP İstanbul ve Ankara’da, belki de bulabileceği en güçlü adayları çıkardı.
4)
Kemal Kılıçdaroğlu’nun dile getirdiği ve Erdoğan ailesini de kapsayan yolsuzluk,
usulsüzlük ve kayırmacılık iddiaları AKP’yi sarsmaya devam ediyor. Bu arada MHP’li
Oktay Vural’ın
Melih Gökçek’e yönelik suçlamalarını da hesaba katmak şart.
5) Kim ne derse desin, CHP’nin çarşaf ve
Kuran kursu açılımları, muhafazakâr kesimin bu partiye yönelik bakışında belli bir yumuşamaya yol açtı.
AKP’nin avantajları
Fakat AKP için bardağın dolu tarafı da var. Öncelikle Davos’un yarattığı (ve benim başından beri eleştirdiğim) “milli heyecan”ın kesinlikle sandığa yansıyacağını kabul etmemiz gerekir. Ardından AKP’nin 6 yılı aşkın bir süredir ülkeyi tek başına yönetiyor ve buna bağlı olarak partili belediyeler
e devlet imkanlarını daha fazla sunuyor olmasını hesaba katmalıyız. AKP’ye, 22 Temmuz’da da hayli oy getiren sağlık, eğitim ve ulaştırma alanındaki yatırımlarını akılda tutmalı ve yoksullara devlet imkanlarıyla sunulan sosyal yardımları da muhakkak eklemeliyiz.
AKP’nin 29 Mart seçimlerine siyaseten de çok avantajlı girdiğini söylemek mümkün. CHP, ner ne kadar son dönemde belli bir ivme yakalamış olsa da, ne genel olarak, ne de tek tek adaylar bağlamında nasıl bir belediyecilik yapacağı konusunda doyurucu bir program geliştirebilmiş değil. 22 Temmuz’da yüzde 14 oy almış olan MHP ise, geleneksel olarak yerel yönetimlerde zayıf olduğu için, il genel meclisi seçimlerinde belli bir oy yakalayabilse de etkili belediye başkanlıkları kazanabilecek gibi gözükmüyor. DTP’ninse varını yoğunu ortaya koyup Diyarbakır ve
Batman’ı kaptırmamak, hatta Van,
Siirt ve
Mardin’i kazanmak için uğraşacağını söyleyebiliriz. Bir de tabii
Saadet Partisi var.
Numan Kurtulmuş ile yeni bir hava yakalamış olan SP, AKP’nin hızınız kesilmesini umanların en fazla yakın takibe aldığı parti durumunda. Ancak AKP muhaliflerinin beklentilerini karşılayıp karşılamayacakları, daha önemlisi karşılamak isteyip istemedikleri bir muamma.
Son olarak, 22 Temmuz’da DP’nin (eski DYP) yüzde 5, Genç Parti’nin yüzde 3 oy aldığını hatırlayalım. 29 Mart’ta pek varlık gösteremeyecekleri açık olan bu partilerin oylarının nerelere gidebileceğini sorgularsak, AKP’nin yüzde 47’yi de aşıp aşamayacağı sorusuna daha kolay
yanıt verebiliriz.