Tiyatro sanatçısı Atilla Olgaç'ın bir televizyon programında
Kıbrıs 'barış harekatı' sırasında biri 19 yaşında
sivil esir olmak üzere 10 Rum'u öldürdüğünü söylemesi
Yunanistan'ı harekete geçirdi. Haberlere göre
Yunanistan,
Cenevre Savaş Hukuku Sözleşmesi doğrultusunda
soruşturma başlatmış,
Türkiye'den tazminat talep edecekmiş.
Bundan 50 yıl kadar önce de benzer bir olay yaşanmış ve bu defa eski bir
Dışişleri Bakanı, öyle bir açıklama yapmıştı ki, yine Yunanistan, Türkiye'den tazminat istemek ve köşeye sıkıştırmak için benzersiz koz geçirmişti eline.
27
Mayıs'ın tozu dumanı henüz kalkmamış. 5 Haziran 1960 Pazar günü
gazetelerini açanlar manşetlerde şu açıklamayı okudular:
"Fuat Köprülü, 6-7
Eylül olaylarını açıkladı."
Aradan 5 yıl geçmiş ve o zamanki hükümetin
Devlet Bakanı ve Baş
bakan Yardımcısı olan Fuat Köprülü, tam da ihtilalin tozu dumanı arasında, Harbiye'de
tutuklu bulunan
Demokrat Parti liderlerine yaylım ateşi açmıştı:
"'Hadiseler Fatin
Rüştü Zorlu'nun ilhamı ile
Menderes ve Gedik tarafından tertiplenmiştir."
"Yeni
Sabah" gazetesindeki haber şöyle devam ediyor:
"Ata'nın Selanik'deki evini Menderes
bombalatmış."
Ardından bir bomba daha patlıyor gazetelerde:
"Köprülü 'Daha sonra münakaşa ettiğim Gedik'in beni öldürtmek istediğini Menderes söyledi' diyor."
Ne demekti bütün bunlar şimdi? Hem
Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu,
Başbakan Adnan Menderes ve İçişleri Bakanı
Namık Gedik'ten ne istiyordu koskoca Prof. Köprülü?
Şemsi Kuseyri'nin yaptığı söyleşide Köprülü, çelişkiye düştüğünün farkına varmadan Menderes'in, kendi yanında zamanın
İstanbul askeri komutanına
telefon ederek göstericilerin üzerine ateş açılmasını istediğini söylüyordu. Hem olayları tertipleyen, hem de tertipçilerin üzerine ateş açılmasını emreden bir Başbakan?
Köprülü'nün sözleri o kadar ipe sapa gelmez türdendir ki, bunlar ya zaptedilmez bir öfkeyle söylenmişti ya da gazete çarpıtmıştı. Çünkü şu satırlara rastlıyor ve hayretten ağzımız açık kalıyor:
"Otomobillerle İstanbul'a döndüğümüz zaman bizi yolda bir
takım çapulcular karşıladı. Bayar'la ben, onların dağılmaları için bizzat müdahalede bulunduk. Hatta ben 40-50 kişiyi bastonumla kovaladım." (Bir
Başbakan Yardımcısı'nın göstericileri bastonuyla kovalamasına kaldıysa 6-7 Eylül olayları, vay benim köse sakalım! "Güz Sancısı"nın yönetmeni Tomris Giritlioğlu duysa mutlaka filme bu harikulade sahneyi eklerdi!)
Köprülü, İstanbul valisinin olaydan önceden haberi bulunduğunu öğrenince İçişleri Bakanının
istifa etmesi gerektiğini söylemiş. Buna karşılık Bakan Gedik de kendisini vurmak istemiş! Ne var ki Başbakanın Gedik'i koruması üzerine 6-7 Eylül olaylarının baş tertipçisi ve müsebbibinin Menderes olduğu kanaatine varmış. Güya Menderes, olayları Kıbrıs'ı fethetmek için bizzat düzenletmiş.
Türkolojinin
efsane hocası, Atatürk'ün Selanik'teki evine bomba koyma olayının altında da Menderes'in parmağı bulunduğunu söylüyorsa da, Başbakana bu aklı, Zorlu'nun verdiğini eklemeyi
ihmal etmiyordu. Son olarak, gerçi Celal Bayar'ı doğrudan tertipçilikle suçlamıyordu ama 1957'de DP'den istifa etmeden önce kendisiyle görüşmek isteyen Cumhurbaşkanı'nın o görüşmede, "Mamafih bu hadiselerin çıkışı iyi oldu" dediğini aktararak ateşi Çankaya'ya kadar sıçratmayı başarıyordu.
Alparslan Türkeş'in hatıralarında Köprülü'nün bu sözlerinin Türkiye'yi "Yunanistan'a jurnallemek" olarak nitelendirilmesinin sebebi budur. Bundan sonrasını Türkeş'in ağzından aktaralım:
Bu sözler üzerine
Atina ve Selanik'te Yunanlı gençler gösterilere başladılar. İş büyüdü. Yunan hükümeti Türkiye'ye nota verdi.
Notada Köprülü'nün demecine atıfta bulunularak, 6-7 Eylül olaylarının Türk hükümetinin tertibi olduğunun ortaya çıktığı belirtiliyor ve Türkiye'den Rumların uğradıkları büyük maddi kayıpların ödenmesi, manevi kayıplar için tazminat verilmesi, suçlu olan Bayar ve Menderes'in yargılanmak üzere Yunanistan'a teslimi ve Türkiye'nin resmen özür dilemesi isteniyordu. (Bence Yunanistan daha adil yargılardı ya, o başka konu.)
Türkiye başına iş almıştı. İhtilalin kudretli
Albayı Türkeş, bu gelişmeler üzerine Dışişleri Bakanını çağırıp üç kişilik bir kurul oluşturmasını, kurulun Köprülü ile görüşmesini ve yaptığı yanlışı(!) düzelttirmesini ister. Nedir bu yanlış? Ülkesini dışarıya "jurnallemek". Köprülü direnir açıklama yapmamakta. Ardından kesin bir uyarı gönderir Albay. "Hatasının hala farkında değildi" der hatıratında. Sertlik işe yaramış ve sonunda yelkenleri suya indirmiştir. Şimdi "hata"nın düzeltilmesine gelmiştir sıra. Nitekim Köprülü zoraki bir
basın toplantısı düzenleyerek Atatürk'ün evine bomba konulduğu yolundaki sözlerini geri alacaktır.
İhtilalciler, devirdikleri rejimin her yaptığına saldırmanın hüner zannedildiği bir zaman diliminde bu defa çok garip durumda kalmışlar ve 6-7 Eylül olaylarını, hapse tıktıkları Bayar ve Menderes'in penceresinden göstermek ve onların bu işte suçsuz olduklarını ispatlamak zorunda kalmışlardı. Yine de Köprülüzade Fuad Bey'e tükürdüğünü yalatmışlar ve rahatlamışlardı. (Türkeş bir de o sırada olayları sıcağı sıcağına soruşturmuş bir
Hakim Albay'dan söz eder ve onun da kanaatinin olayları Menderes ve Bayar'ın tertiplediği yönünde olduğunu söyler. Konunun fazla 'kurcalanmaması' gerektiği inancındadır. Tıpkı Fuat Köprülü gibi Selahattin Alparslan adlı bu Sıkıyönetim Savcısının da nasıl susturulduğunu merak edenler "Şahinlerin Dansı"na bakabilirler (s. 229-230).)
Kasım 1960 günkü
Yassıada duruşmasında derin devletin isteği doğrultusunda "Ben bomba işinin hükümet tarafından yapıldığını söylemedim. Fakat 6-7 Eylül olaylarının tertip olduğu neticesine vardım" diyerek konuyu kapatmaya uğraşacaktı. Ancak Mahkeme Başkanı'nın "tertipçi"nin kim olduğu sorusuna "Tabiatıyla hükümet, başta Menderes" diye
cevap verecekti. Yin
e devlet kurtulmuş, suçlular ise ortada kalmıştı!
Bilimsel yetkinliği ne olursa olsun, Köprülü politikada başarılı bir performans sergileyememişti. Önce Başbakanlığı Menderes'e kaptırdığı için, sonra giderek kenara itildiği için, nihayet Zorlu kendisi yerine Dışişleri Bakanı yapıldığı için Bayar'a da, Menderes'e de, Zorlu'ya da, hatta
Meclis Başkanı Refik Koraltan'a da düşman kesilmişti. İhtilalden sonra, 1945'de beraber yola çıktığı arkadaşlarına yönelik hücumlarının sebebi tamamen kişiseldi.
Nitekim 5 Haziran 1960 tarihli "Akis" dergisinde Köprülü'nün
27 Mayıs sabahı Refik Koraltan'ın süngülü Harbiyelilerin arasında evinden çıkışını pijamalarıyla penceresinden seyrettiği yazılıdır. Rıfkı Salim Burçak ise bu manzarayı kahkahalarla seyrettiğini yazıyor ki, ben şahsen o kadarına inanmıyorum. Ancak Köprülü, siyasetin sarp yollarında tökezlemiş, yalnız kendisi tökezlese iyi, aynı zamanda devleti de fena halde tökezletmiş ve yaptığı açıklamayla derin devletin reflekslerini harekete geçirmişti.
[email protected]
MERAKLISI İÇİN NOTLAR
Beethoven nasıl işe yaradı?
"Ekspres" gazetesinde Atatürk'ün Selanik'teki evine bomba konulduğu haberinin çıkması üzerine 6-7 Eylül 1955'te İstanbul,
Ankara ve İzmir'de patlak veren olaylarda Rum,
Ermeni ve
Musevi vatandaşlarımıza ait
ibadethane, ev ve işyerlerine saldırılmış, eşyaları yağmalanmış ve binalar tahrip edilmişti. Olaylarda 3,884'ü Rumlara ait olmak üzere 8,538
gayrimenkul zarar görmüştü. Gerçi maddi zararlar devlet tarafından karşılandı ama Türkiye'nin uluslararası imajı da ağır bir yara almıştı. Bu sırada Beyoğlu'nda bir
müzik enstrümanı satan Ermeni'nin dükkanına nasılsa dokunulmamıştı. Sonradan anlaşıldı ki, vitrininde Beethoven'in bir büstü vardı ve saldırganlar karanlıkta büstü Atatürk'e ait zannetmişlerdi.