Geçtiğimiz günlerde ABD-
İran ilişkilerinde bütün
bölge denklemini değiştirebilecek iki önemli gelişme oldu.
Sırasıyla, önce 3
Şubat günü İran ‘Ümid’ adını verdiği ilk
haberleşme uydusunu dünya yörüngesine yerleştirdi. İran
İslam Devrimi’nin 30’uncu yıldönümüne denk gelen bu gelişmede önemli olan Ümid uydusu olduğu kadar, belki daha çok, onu yörüngeye taşıyan roketti. Çünkü İran’ın açıklamasına göre, uydu İran yapımı Safir-2 roketiyle uzaya fırlatılmıştı. ABD,
İngiltere ve
Fransa bu durumun kaygı verici olduğunu açıkladılar.
Kaygı nedeni, uyduyu uzaya çıkarabilen bir roketin dünya üzerindeki herhangi bir noktaya indirebilecek olmasından kaynalanıyordu. Ve o roket
doğal olarak uydine bir savaş başlığı, dolayısıyla elinizde varsa
atom bombası da taşıyabilir olmasıydı. Sovyetler
Ekim 1957’de Sputnik’i fırlatarak uzay yarışını başlattıklarında, aslında ellerinde Kıtalar Arası Balistik Füze (ICBM) olduğunu da sergilemişlerdi.
Bu gelişmenin
İsrail’i ne kadar tedirgin ettiğini ise söylemeye gerek yok; İran uzaya uydusunu kendi roketiyle göndererek artık yalnızca İsrail denkleminde olmadığını, bölgeselden küresele uzanan bir
oyuncu olarak kabul görmek istediğini de söylüyordu. İran, İsrail’in dünyayı ayağa kaldıran
Gazze operasyonu sırasında ağzını açmamış, 1300 civarında
Filistinli’nin öldürüldüğü operasyonlarda bir işaretiyle harekete geçebilecek
Hizbullah, İslami Cihat gibi
örgütlerin hareketsiz kalmasını sağlamıştı. Böylelikle hem kendisini İsrail’den gelebilecek kışkırtmalara kapatmış, hem de kendisiyle konuşma niyetini beyan eden ABD’deki
Barack Obama yönetimine ciddi bir muhatap gibi konuşma gününü beklediğini belli etmişti. İran, ‘Benim
anlaşma muhatabım İsrail değil, ABD’ der gibiydi. Şimdi, Gazze’de işler bir şekilde sakinleşmeye yüz tutmuşken ve İsrail seçimlerine hâlâ bir hafta süre varken elindeki kozu ortaya çıkarıyordu.
Şimdi ikinci gelişmeye gelebiliriz. ABD ertesi gün, 4 Şubat günü İran’da faaliyet gösteren
PJAK örgütünü, ‘
PKK’nın Iran kolu’ olarak niteleyerek ‘
terörist örgüt’ ilan etti. Açıklamayı da ABD
Hazine Bakanlığı yaptı ki; bu ilgili para trafiği ve hesaplarının mercek altına alındığına işaretti. Bu gelişme
Ankara’yı memnun etti; ama daha çok
Tahran’ı... ABD’nin PKK’yı terörist saymasına rağmen PJAK’ı saymaması, hem İran, hem de
Türkiye denetim çevrelerinde ABD’ye ilişkin kuşkulara yol açıyordu. Kuşkular, ABD’nin PJAK, yani PKK’yı İran’daki istikrarsızlaştırma ve istihbarat operasyonlarında kullandığı, dolayısıyla PKK ile mücadelesinde de samimi olmadığı varsayımından kaynaklanıyordu. Şimdi ABD İran’a onu rahatlatacak bir
hediye sunuyor gibiydi.
Satranç ve diplomasi ustası İran için, Gazze operasyonu sırasında sabırla beklemesi meyvelerini vermeye başlamıştı.
Bu tabloda başka unsurlar da var. Gazze sürecinde sabretmemeyi
siyaset yapan Türkiye de yeni bir konum ve koz elde etti. Özellikle
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın
Davos’ta İsrail Cumhurbaşkanı Şimon
Peres ile girdiği
tartışma ve sert çıkış, Arap kamuoyunu harekete geçirdi. Arap sokağı, kendi liderlerinden bekleyip göremedikleri Filistin desteğini, üstelik İsrail’le en iyi ilişkilere sahip Türkiye’den gördüler. Ve başka zaman belki
El-Kaide' class='textetiket' title='El Kaide haberleri'>El Kaide’ye dek uzanabilecek keskin odaklara meyletme ihtimali olan Arap sokağı, kendisini Batı’nın bir parçası gören Türkiye’ye meyletti. Belki bunun etkisiyle dün bir Türk heyeti
Hamas elinde
esir tutulan İsrail askeri Gilat Şalit’i kurtarmak için Şam’a uçtu.
Bu olabilirse, özellikle de 10 Şubat’taki İsrail seçimlerinden sonra olursa, bu önemli bir başarı sayılır. Asıl denklemi değiştirecek, oyunu değiştirecek gelişme ise dün
akşam Ankara’ya gelen Filistin Cumhurbaşkanı
Mahmud Abbas, Hamas’ı İsrail ile müzakere heyetine dahil etmeye ikna edilirse yaşanır. Böyle bir gelişme, bölgedeki denklemi hızla uzlaşma yönünde değiştirir; Türkiye’nin ağırlığı artar.
Başa dönüp bu tabloyu ABD-İran eksenli muhtemel gelişmelerle birlikte düşünürsek, ilk
açılımı İran’da enerji yatırımlarını kısıtlayan Damato yasasında bekleyebiliriz. Bu ise bölgedeki bütün enerji denkleminin AB dahil değişmesi anlamına gelir. Tabii bu tablodan memnun olmayan bölge güçleri de olacaktır ve biraz da o nedenle önemli gelişmelerin eşiğindeyiz. Bu gelişmelerin her bölge ülkesinin iç dengelerinde de etkisi olması kaçınılmaz olacaktır.