Özkökgillerin serencamı…
Ertuğrul Özkök şöyle demiş, kendisinden ve
gazetesinden söz ederken: "
Gazeteler bazen, halkın tam aksi istikametinde de yürüyebilir, yürüme cesaretine sahip olmalıdır. Böyle olmasaydı, hangi
ülkede idam cezası kaldırılabilirdi?
Öcalan hâlâ İmralı'da yatıyor mu olurdu, yoksa çoktan idam mı edilmişti? Aşiret gazetesi ile demokratik ülke gazetesi arasındaki fark işte budur. Özgür gazete bazen halkın, okurunun aksine tavır alabilir…"
Tanımasanız, "sıkı duruş" diyesiniz gelir…
Ama, biz, onun, ona fazla özgürlükçü gelen
Yargıtay Başkanı Sami Selçuk'u yerden yer vurmak için, referans verdiği isimleri, örneğin Foucault'yu, Voltaire'i, Monstesquieu'yü "alkolik, dinsiz, homoseksüel" olarak tanımlayabildiğini de hatırlayanlardanız…
Eksik yazmış Özkök, inandırıcı olmak için gazeteler bazen kendi çıkarları için "kültürel vandalizm" de yapabilir demeliydi…
Çok geriye gitmeye gerek yok…
İşte yakın tarihten bir kronoloji, konuşan günler dizisi…
24
Mayıs 2005 – Bakan
Cemil Çiçek Ermeni Konferansı'yla ilgili olarak: "Bizi sırtımızdan hançerlediler... Keşke
Adalet Bakanı olarak
dava açma yetkimi devretmeseydim..." dedi. 06
Eylül 2005 - 6-7 Eylül olaylarını anlatan
Tarih Vakfı'nın sergisi basıldı. 07
Ekim 2005 -
Hrant Dink'e 301.'den 6 ay
hapis cezası verildi. 15
Aralık 2005 -
Orhan Pamuk hakkında açılan davanın ilk duruşmasında '
modern linç"in ilk provası yapıldı.
07
Şubat 2006 – İkinci prova Ermeni Konferansı'nı eleştiren yazılar yazan 5 gazetecinin davasında oldu. 05 Temmuz 2006 - TESEV'in Zorunlu Göç toplantısı basıldı. 21 Eylül 2006 - Elif Şafak'ın Baba ve Piç adlı romanı hakkında 301'den açılan davanın ilk duruşmasında
arbede yaşandı.
19 Ocak 2007 - Hrant Dink öldürüldü. 10
Mart 2007- Van 3. Ağır
Ceza Mahkemesi gerekçeli kararında, astsubaylar "iyi çocuk"
Ali Kaya, Özcan İldeniz ve
PKK itirafçısı Veysel Ateş'in arkasındaki isimlere ulaşmanın şart olduğunu belirtti. 27
Nisan 2007-
Asker muhtıra verdi…
15 Temmuz 2008 –
Ergenekon iddianamesi açıklandı.
Bu tarihler arka ar
kaya konuldukları zaman anlamlı hale gelirler…
Bu tarihlerde yazılan yazılar, atılan
manşetler, hazırlanan gazeteler de öyle…
Oturup bakın şimdi, tabii dökülen
timsah gözyaşlarını bir kenara iterek, o günlerde ve öncesinde Özkökgiller ne yapmış, asıl önemlisi o günlere gelinmesinde ne katkıları olmuş…
Son yazısında şöyle demişti Hrant Dink:
"Türklüğü aşağılamak gibi bir niyetim ve kastım hiç yoktu. Ama davanın her celsesinde 'Türk kanı zehirlidir' dediğim dile getiriliyordu gazete haberlerinde, köşe yazılarında, televizyon programlarında. Her seferinde 'Türk düşmanı' olarak biraz daha meşhur ediliyordum.
Adliye koridorlarında üzerime saldırıyordu faşistler, ırkçı küfürlerle... Yüzlerceyi bulan ve aylardır yağan
telefon,
email,
mektup tehditleri her seferinde biraz artıyordu... Beni yalnızlaştırmak ve savunmasız göstermek için çaba gösterenler kendilerince muratlarına erdiler. Daha şimdiden, topluma akıttıkları kirli ve yanlış bilginin tesiriyle Hrant Dink'i artık Türklüğü aşağılayan biri olarak gören ve sayısı hiç de az olmayan bir kesim oluşturdular..."
Özkök kendi yansımasını görmüyor mu bu satırlarda?
"Her devletin
derin devlet ihtiyacı vardır" diyebilen,
Korkut Eken ve Çatlı'yı kahraman ilan eden yazıları kaleme alabilen adamdır o…
Andıçlar'dan hareketle kendi meslektaşlarını
kurban eden,
hedef gösteren adamdır… Dink cinayetinden birkaç gün sonra katille empati kurmak gerekir diyebilen adamdır…
"Mahalledeki o çocuğu da (katilden söz ediyor) anlamaya çalışmalıyız. İkinci Cumhuriyetçi fikirlere sahip birisi, kendisi için '
Vatan haini' ifadesinin kullanılmasından rahatsız oluyorsa, başkalarının da (katillerden söz ediyor) başka ifadelerden rahatsız olabileceğini düşünmelidir" sözleri ona aittir.
Şu doğru: Özkök ve Özkök gibiler yakın tarihte etkin rol oynadılar…
Tarih yazacak, o ve onun gibileri olduğu gibi anacaktır.
İstediği gibi değil…