Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın '
Davos'taki tavır ve sözleri' hem
Türkiye'de hem de küresel ölçekte geniş bir zeminde tartışılıyor.
BM Genel Sekreteri'nin telefonuyla birlikte 'Erdoğan'a politik arenadaki
destek' büyürken, uluslararası basından, özellikle 'Batılı gazetecilerden sert eleştiriler' geliyor.
ABD başta olmak üzere 'Batı medyasında Yahudilerin etkinliği' düşünülünce önümüzdeki günlerde nelerin yazılacağı kolayca kestirilebiliyor.
'Washington'da
politika yapıcıların bu yorumlardan nasıl etkileneceği', Türkiye açısından hayli kritik bir '
dış politika sorununa' dönüşebilir.
Olayın 'iki ana eksende' farklı izdüşümleri dikkat çekiyor.
Cumhuriyet Gazetesi dün 'Arabuluculuk rolü bitti' başlığıyla birinci sayfasındaki haberle 'Türkiye herkese eşit uzaklıktaki
ülke konumunu yitirdi' temasını işledi.
Zaman Gazetesi'nin manşeti ise Sarkozy'nin Özel Temsilcisi Lellouche'nin, 'Türkiye Batı'dan kopmuyor, bir yere gittiği yok, sadece kendisi oluyor' diyordu.
'Erdoğan'ın Davos duruşuyla' birlikte 'Türkiye'nin rotası değişiyor mu?'
Yeni
tartışma gündemimizi bu soru şekillendirecek bir süre.
Ankara, Batı ittifakından uzaklaşıp, Orta
doğu'ya mı yaklaşıyor?
Bakalım:
Türkiye, yüzünü Doğu'ya ne zaman dönse, içeride-dışarıda büyük
gürültü kopar. Esasında biz hiçbir zaman 'Batı'yla tam entegre ilişki' kuramadık. 'Batı kulübünün
doğal bir üyesi' değiliz. Bizim 'Batılılığımız', onların bize ihtiyacı kadar. 'Türkiye, Batı için nasıl bir işlev üstleniyor?' Mesele bu.
Bir milat olarak NATO'ya giriş öykümüz yükselen Sovyet tehdidine karşı Ankara'ya verilen misyonla ilgiliydi.
Köprü iki ayaklı olmak zorundadır
Bizi tanımlamak için en uygun benzetme '
köprü'dür. Türkiye'nin 'bir ayağının Batı'da' olması, 'diğerinin de Doğu'ya basması' şart. Tek ayaklı köprü olmaz. Denge için köprünün iki ayağının da sağlam olması gerekir.
Gelelim Başbakan Erdoğan'ın Davos'taki çıkışıyla ortaya çıkan manzaraya:
Dünya yeni bir döneme giriyor. Bu zamanda 'liderler güçlü kimlikler' olacak. Ülkelerle liderlerin profilleri her zamankinden daha fazla özdeş. O nedenle Erdoğan'ın Davos'ta ne yaptığı ve bunun dünya
siyaset sahnesinde nasıl algılandığı Türkiye adına kritik.
Obama, dünya liderliğine soyunuyor. Bu, ABD'nin stratejisi. Son yıllarda
Rusya, çok güçlü bir Putin liderliği altında yükseliyordu.
Bush-Putin arasında dengesizlik açılıyordu. 'Erdoğan,
Ortadoğu eksenli büyük bir liderlik tesis etmek' için çalışıyor. Bu düşünce büyük imkanları içinde barındırdığı gibi, tehlikeli sonuçlar da doğurabilir.
Avrupa'da ve ABD'de
Müslüman dünyayla ilişki konusunda ciddi bir kafa karışıklığı yaşanıyor.
ABD'nin Irak'a girmesi ve
İsrail-
Filistin sorunları Ortadoğu halklarının Batı'ya bakışını iyice sakatladı. Karşılıklı bir 'ötekileştirme' psikolojisinin zirvesindeyiz. Adeta, 'teorideki uygarlıklar çatışması hayata geçirilmiş' gibi. Dünyanın 'gerçek köprü görevini üstlenecek güçlü bir ülkeye' ihtiyacı var. Bunu ancak Türkiye yapabilir. Zira, '
İran' bu role soyunuyor ve 'Ahmedinejad
tipi bir Müslüman dünya liderliğinin' ne kadar riskli olacağı ortada. Türkiye 'alternatif liderlik' kurabilecek potansiyele sahip. Bunun ciddi şartları var.
Batı'dan kopuyor muyuz?
Hamas'la ilgili söylemlerin doruk noktasına çıktığı, 'Davos duruşu'yla tartışmaların alevlendiği günler Erdoğan'ın dört yıl aradan sonra 'AB Başkenti Brüksel'e gittiği' ve 'Başmüzakereciliğe Egemen Bağış'ı getirdiği' bir döneme denk geldi. Bağış işe çok hızlı girdi, gündem yoğunluğundan dikkat çekmedi ama Bağış,
Genelkurmay Başkanı
İlker Başbuğ'la da bir görüşme gerçekleştirdi. 'Batı'dan kopuyor muyuz?' sorusunun yanıtı için bu ciddi bir gelişme.
İçeride İslamlaşma kaygısı taşıyan kitle olduğu ortada. 'Hamas'la mesafede ayar kaçtı' endişeleri malum. Hamas üzerinden politika üretmek riskli ve hatalı. Başbakan tüm söylemini insaniyet üzerine kurmalı. Ali Babacan'ın geçen hafta 'Hamas
tercih yapsın, siyaset mi
silah mı?' mealinde bir demeci oldu.
Hükümet şimdi denge arayışında.
Hamas çatışmadan beslenen bir yapı. Unutmayalım 'bazıları barıştan, diğerleri çatışmadan' beslenir, her çatışma kendi çıkar ilişkilerini yaratır. 'Sandıktan çıkanı muhatap kabul et' dediğimiz zaman birileri de 'DTP'yi niye muhatap almıyorsun, onlar sandıktan çıkmadı mı?' diye sorabilir. O noktada haklıyızdır da derdimizi anlatamayız. Büyük politikası olanlar çelişkilere düşmemeli.
Gelinen noktada doğru adımlarla, dengeli mesajlarla gerçek bir köprü misyonuna soyunabiliriz. Ankara, hem İsrail hem Filistin, hem Doğu hem de Batı ile iyi ilişkiler kurmak zorunda. Mademki; 'Doğu'nun sokakları kazanıldı', şimdi 'Batının yüksek siyaset katına' yatırım yapmak gerek. Orası tehlikeli sularda.
Ters rüzgarlar esebilir. 'Doğu'yu da kazanıyoruz' derken Batı elinizden kayıverir. Denge hiç olmadığı kadar sarsılmış gibi. Batı'daki ayağımızı kaybedersek bizi Doğu'ya sokmazlar. İşlevsiz kalırsak yok oluruz. Türkiye hep kendi işlevini korumak zorunda, o bizim varlık sebebimiz. 'Arabuluculuk rolü bitti' tezine katılıyorum, 'Türkiye kendisi haline geliyor' sözünün anlamını düşünüyorum. Orada bir tuzak olmasın sakın.