Artık
Mete Hanlar ,
Oğuz Kaanlar , Kürşadlar ,
demir dağları eriten dev yürekli demirciler, kahraman bir milletin yüzakı alpler, yiğitler, bozkurtlar yok... Ortalıkta sözde ulusalcı,
darbe tetikçisi çakallar dolaşıyor...
Öyle bir memlekette yaşıyoruz ki dostlar,
Nasreddin Hoca ’nın dediği gibi, taşları bağlamışlar, köpekleri salıvermişler...
İlk
Çeteciler: İttihatçılar
Efendim, ikide bir kazan kaldıran yeniçeri ortalarını, Kabakçı Mustafa , Patronalı Halil gibi erazili saymazsak, tarihimizin ilk
Ergenekoncuları , İttihat ve Terakki Partisi ’nin çetecileriydi. Hükûmet darbesine bayılırlar,
Galata Köprüsü ’nde
muhalif gazetecileri temizlerler, Bâb-ı Âlî ’yi basıp nazırları öldürürlerdi. Bir kolları yeraltında, diğer kolları ordunun içinde, gözleriyse
iktidardaydı.
İkbale, makama, mevkiye meraklıydılar ama şimdiki Ergenekonculardan farklı olarak
mafya tipi ilişkileri yoktu. Evelallah, hepsi de ‘vatan kurtaran aslanlar’ dı; lâkin birkaç sene içinde vatanı
batırmalarına kimse mâni olamadı.
Atatürk , bu tepeden inmeci çetecileri yakından tanıdığı için, Millî Mücadele ve
Cumhuriyet ekiplerine yaklaştırmak istemedi. Ancak,
TBMM ’deki muhalif ‘İkinci Grup’ u
tasfiye için de, CHF ’deki ‘
Merkez-i Umumî Cuntası’ için de bu İttihatçı kalıntıları, aynı 1909 ’daki gibi arz-ı endâm eylemişlerdi.
Bir taraftan, Atatürk ’e
İzmir Suikastı ’nı düzenleyip idam edilirlerken, diğer taraftan aynı zihniyetle CHF ’yi idareye devam ediyorlardı. Bir ara, şimdiki çetenin ayakçısı rolündeki o devrin kabadayısı
Topal Osman, Atatürk ’ü bile öldürmeye kalkmıştı.
1924’te, Millî Mücadele kahramanlarının kurduğu Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ’nı dokuz ay sonra ‘irtica’ karalamasıyla kapatanlar da; 1930’da Atatürk ’ün, yakın arkadaşı Ali Fethi Okyar ’a kurdurduğu partiyi kapattıranlar da, aslında Cumhuriyet ’in ilk dönemindeki İttihatçı kalıntısı Ergenekon ’un bir versiyonuydu.
Millî Şeflik’ten 27
Mayıs’a
Efendim, bana sorarsanız, Atatürk ’ün vefatından sonra başlayan Şeflik Dönemi ’nde Ergenekon ’un ‘1 Numarası’ , faşist-
nazi karışımı bir zihniyete sahip olan Recep Peker ’di. Tek parti ideolojisinin kurduğu neo-despotik yönetimde, hukuk tamamen askıya alınmış v
e devlet Ergenekon Çetesi ’nin şeflik dönemi versiyonuna teslim edilmişti.
Cumhuriyet Gazetesi ’nin o zamanki Nazi sempatizanı yayınları (Şimdi de ‘Ulusalcı’ despotizmden yana), ele geçilirmiş devleti yönlendiriyor; solcu ve sağcı gazeteler yakılıyor,
öğretim üyeleri üniversiteden atılıyor; sanatçılar hapishanelerde çürütülüyor; milliyetçilere tabutluk işkenceleri yapılıyordu.
1946
seçim komedisinden sonra, Batı ’nın mecbur bırakmasıyla 1950 seçimlerinde demokrasiye geçildi. Ancak, dizginler hâlâ İttihatçı zihniyetli jakoben bürokrasinin elindeydi. Merhum
Menderes bunu, ‘İktidar olduk ama muktedir olamadık’ sözleriyle
itiraf edecekti.
27 Mayıs 1960 Darbesi , yeni Ergenekon Çetesi olan Millî Birlik Komitesi ile işbirlikçisi
CHP ’nin demokrasiye karşı bir tertibidir.
Yassıada Mahkemesi ise, yargının iflâsının resmidir. ‘Yeni İttihatçılar’ , hiçbir hakları olmadığı hâlde, hukuku çiğneyerek çetecilikle devlete hâkim olmuşlardı.
Darbeler Ülkesinin Çetecileri
12
Mart Muhtırası , güya 9 Mart’ta sosyalist darbe yapacak olan Baasçılara karşı düzenlenmişti. Lâkin, iktidara, bu zihniyetin bir parçası olan sosyalist ‘11’ler Hükûmeti’ geldi. Yani Ergenekoncular gene muvaffak olmuşlardı.
12
Eylül , tam bir militarist İttihatçı darbesidir. İttihat-Terakki ’nin üçlüsüne karşılık, ‘bizim oğlanlar’ ın ‘beşibiryerdesi’ devleti ele geçirmiş; bunu yaparken de yeraltındaki Ergenekon Gladyosu ’ndan yararlanmıştı. Yani, darbe öncesi ortamın hazırlanmasında Ergenekoncular elhak iyi çalıştılar. Sizin anlayacağınız, üstte
darbeci generaller, altta da
taşeron çeteciler vardı.
28
Şubat ’ta, artık çeteciler açıkça TSK içinde yuvalanmışlardı. ‘Batı Çalışma Grubu’ , darbeci bir cunta/çete ekibiydi. Bu arada, ‘Mesut
Onbaşı’ ile ‘Süleyman Çavuş’ da, ‘bin yıl sürecek’ ‘ebedÓ’ 28 Şubat’ ı desteklemeyi
ihmal etmediler.
2002’nin sonunda
AK Parti İktidara gelince, 28 Şubatçılar , eski Batı Çalışma Grubu üyeleri,
Çevik Bir ve arkadaşı Deniz
Baykal gibi değerli devletlûlar,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıları dizisi, A.N. Sezer ve Encümen-i Dâniş heyeti ve de bilcümle Teşkilât-ı Esasiye Mahkemesi ile Şûra-yı Devlet âzâları, bu dini bütün
halk çocuklarını bir türlü içlerine sindiremediler...
Önce, TSK ’da, ‘Erenler’ adı altında, 28 Şubat ’a benzer bir darbeci grup kuruldu. Bunlar deşifre edilince, bu defa ‘Ay Işığı’ ve ‘Sarı Kız’ kod adlı darbe çeteleri teşkil edildi. Bunların içyüzü,
Özden Örnek Amiral ’in hâtıratı ile bütün teferruatına kadar ortaya çıktı.
Lâkin bu grupların ilişkide olduğu, aşağıda bir de taşeron ekip vardı. Bir ucu ADD ’de, diğer ucu Kuva-yı Milliye ’de olan, eski askerler, emniyetçiler, istihbaratçılar, mafyacılar ve saz arkadaşlarından müteşekkil bu ayakçı takımı, suikastler düzenlemek, bombalar patlatmak, hâsılı ortalığı karıştırarak darbe ortamını hazırlamakla görevliydiler. Paranın tadını da almışlardı...
Bu ekip, tek bir
Danıştay Suikastı ile dahi, az kalsın darbe yapılmasına yol açıyordu.
***
Görüyorsunuz ya sevgili okuyucular, biz bu filmi tam 100 senedir seyrediyoruz...
Vatan kurtaran darbeci zabitler, mafyayla sarmaş dolaş taşeron çeteciler, hukuku istedikleri gibi eğip bükmeye çalışan zorba jakobenler ve bir türlü halkın oylarıyla sandıktan çıkamayıp Ergenekoncuların sırtından iktidara gelmeye çalışan haris politikacılar...
Lâkin bu defa yağma yok! Zira, sadece yargı değil, millet de artık bunların peşini bırakmayacak...