Yani, hem IMF ile standby anlaşmasında, hem de
krize karşı yeni önlemlerde sona yaklaşılıyor.
IMF'le anlaşmanın eli kulağında olduğu müjdesini Ankaralı gazetecilerden aldık: "Gözünüz aydın, Willy Kiekens geliyor!" Kiekens? IMF'nin Avrupa'dan sorumlu İcra Direktörü. Meslektaşlarımız bu ziyaretin müzakerelerin bağlanması anlamına geldiğini düşünüyorlar. Hayırlı olsun.
Küresel krize karşı yeni paket mesajını ise
Maliye Bakanı
Kemal Unakıtan verdi: "Çalışmalar son noktada. Bu ay içinde açıklanır diye düşünüyorum." O da hayırlı olsun.
Yüzde kaç büyürüz?
IMF ile 18 aylık olmasını ve 25 milyar dolarlık kaynak aktarmasını beklediğimiz
stand-by anlaşmasının can alıcı noktasını 2009 için öngörülen
büyüme hızı oluşturacak.
TÜSİAD hükümete "Zinhar yüzde 2'nin altında büyüme hızını kabul etmeyin" çağrıları yapıyor,
MÜSİAD ise "Yüzde 3'ün altındaki büyüme hızının sorunlara yolaçabileceği" uyarısını yapıyor. Aslında işadamlarından siyasilere kadar herkes yüzde 1'lik büyümeye bile razı. Çünkü IMF bu yıl Türkiye'de yüzde sıfır büyüme öngörüyor. Ve çünkü
OECD,
Dünya Bankası, çokuluslu bankalar IMF'den de karamsar veya gerçekçi: Onlara göre eksi büyüme hızıyla karşılaşılacak. Bu da ekonominin küçülmesi, dolayısıyla da resmi verilere göre, şimdiden 500 bine ulaşan kriz işsizleri ordusuna en az yarım milyon kişinin daha eklenmesi anlamına geliyor.
Ancak, IMF Başkanı
Dominique Strauss-Kahn resesyonun bir "Küresel depresyon"a (Çöküş) dönüşmemesi tüm ülkelere "Bütçe açığından da, kamu açığının büyümesinden de korkmayın" çağrıları yaparken, Türkiye'den kamu harcamalarını ve yatırımları kısmasını isteyebilir mi? İsterse bu çelişkiyi nasıl açıklayabilir? Göreceğiz.
Krize karşı hazırlanmakta olan yeni pakete gelince; hükümet ağzıyla kuş tutsa yine de bazı çevrelere yaranamayacak. Unakıtan'ın paketin içeriğine ilişkin verdiği ipuçlarına dayanarak, gelecek eleştirileri şimdiden tahmin edebiliriz:
Acaba beğenen çıkar mı?
Kimi "Geç kalındığını" söyleyecek. Kimi
vergi indirimi öngörülmediği için "Keynes reçetesi"nin göz ardı edilmesinden yakınacak. Kimi tüketimin değil
üretimin
teşvik edilmesine öncelik verilmesini "Hatalı" bulacak. Kimi de AB ülkelerinin gayrı safi milli hasılalarının yüzde 1'i büyüklüğündeki paketleriyle karşılaştırıp, Türkiye'nin önlemlerini "Yetersiz" görecek.
İktidarların kaderi bu. Almanya'da Merkel hükümeti krizin tam tablosunu görmek için bu hafta başına kadar bekledi, "Geç kalmak"la, "Krizi önemsememek"le suçlandı. Önceki gün 50 milyar avroluk paket açıkladı ve bakın ne tepkiler geldi:
* "Koalisyon hükümeti herkesin ağzına bir lokma veriyor. Afiyet olsun. Ama ekonomiyi canlandırma iddiasını taşıyan pakette biz ekonomiye
doping etkisi yapacak önlemler bulamadık." (
Die Welt)
* "Paketin yarattığı olumlu hava çok çabuk dağılacak. Geriye devletin ağırlaşmış borç yükü kalacak." (Frankfurter Allgemeine Zeitung)
* "
Hükümet yanlış kişilere
hediye dağıtıyor. Örneğin vergi indirimleri sadece zenginlere yarayacak.
Hastalık sigortası priminin indirilmesi de. Tuzu kurular için hazırlanmış bir paket bu." (Die Tageszeitung)
Obama da nasibini aldı
Bu da bir şey mi? ABD Başkanı
Barack Obama 850 milyar dolarlık paketini görevi devralacağı 20 Ocak'tan sonra açacak. Ama eleştiriler başladı bile.
Örneğin "Financial
Times"teki yazıları geniş bir okur kitlesince izlenen Martin Wolf, iki yıla yayılacak 850 milyar dolarlık önlemlerin ABD ekonomisinin dişinin kovuğuna bile gitmeyeceği görüşünde.
Nobel Ekonomi Ödülü sahibi Paul Krugman da şu hesabı yapıyor: "ABD ekonomisinin potansiyeli ile gerçekleştirdiği üretim arasında iki yılda yüzde 6.8'lik açık oluşacak. Bu da 2.1 trilyon dolarlık eksik üretim demek. Oysa Obama sadece 850 milyar dolarlık kaynak yaratabiliyor. Faydasız!" Böyle yüklü kaynaklara
burun kıvırıldıktan sonra, Ankara'nın paketini kim bilir neler bekliyor.
Ama bir gerçeği -şimdilik- çok az iktisatçı seslendiriyor: Bu paketler hükümetlerin şarjörlerindeki son kurşun. O da işe yaramazsa ve sıkılacak mermi kalmazsa, ne olacak?