Başkanlığını
Finlandiya eski Cumhurbaşkanı ve 2008
Nobel Barış Ödülü sahibi Martti Ahtisaari’nin yaptığı, ‘
Bağımsız Türkiye Komisyonu’ onuruna Feriye Lokantası’nda verilen
akşam yemeğinden döndüğümde...
Tuncay Güney TRT’de canlı yayında konuşmaya devam ediyordu...
Sabah kalktığımda ise firardaki
Ergenekon sanığı
Levent Ersöz yakalanmıştı...
* * *
Levent Ersöz kim?
Bir tuğgeneral...
Onun adını ilk kez sekiz yıl önce
Serdar Tanış ve Ebubekir Deniz’in
Silopi Jandarma Karakolu’nda kaybolmasının peşine düşüp yetkililerle görüşmek için Silopi’nin yolunu tuttuğumuzda duymuştum...
O sıralar, Silopi Jandarma Karakolu’nun da bağlı olduğu
Şırnak İl Jandarma Komutanı idi...
Silopi’den
Diyarbakır’a döndüğümüzde
HADEP’in Silopi İlçe Teşkilatı’nı kurmaya kalkan yerel siyasetçileri çağırıp, ‘kafalarına sıkacağını’ söylediği iddialarını bolca dinlemiştim...
* * *
Silopi’de en son Jandarma Karakolu’na girerken tespit edilen iki kişi bir daha bulunamadı...
Kayıpların yakınları Türkiye’de sonuç alamayınca
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurdu.
Mahkeme kararında dönemin Şırnak İl Jandarma Komutanı Levent Ersöz’ün duruşmaya getirilmediği, 25 Ocak 2001’de Serdar Tanış’ı telefonla arayan
jandarma görevlisinin isminin
mahkemeye bildirilmediği, savcılıkça yürütülen soruşturmadaki evrakın ‘
gizlilik’ kararı nedeniyle mahkemeye sunulmadığı sonucuna varıldı ve Türkiye toplam 190 bin Avro tazminat ödemeye mahkûm edildi.
* * *
Silopi’deki şaibenin Ersöz’ün kariyerini bitireceğini düşünürken, ne kadar da safmışım...
Türkiye konuyla ilgili
AİHM’de mahkûm oldu ama Levent Ersöz
terfi etmeye devam etti...
Önce Diyarbakır’a...
Sonra ise generalliğe ve Jandarma
İstihbarat Daire Başkanlığı’na atandı.
* * *
Dönemin
Genelkurmay Başkanı
Hilmi Özkök’ün telefonunu dinleme iddiası da dáhil, Levent Ersöz’ün marifetlerini tekrarlamaya gerek yok...
Ayrıca her gün bilinmeyen yeni marifetleri de listesine eklenmekte...
Bu marifet listesi kadar, mahkeme tarafından aranmaya başlanır başlanmaz, firar etmesi de çok garibime gitmişti...
Dünkü gelişmeler de bu duyguma tuz biber ekti...
* * *
Silah ticareti nedeniyle firarda bulunduğu
Rusya’dan Türkiye’ye
Zonguldak Limanı’ndan iki hafta önce kaçak giriş yapması...
Tanınmamak için sakal bırakması...
GATA’da çalışan
emekli askeri hekimlerin çoğunlukta bulunduğu Balgat 100. Yıl Hastanesi’ne ‘Mehmet Orhan Gülcü’ sahte kimliğiyle başvurması...
Üzerinden birçok kimlik çıkması...
Silopi’de iki kişinin kaybolmasından sorumlu tutulması sırasındaki aşırı özgüvenli meydan okumalardan, gölgesizliğe gerileyen bir garip çelişkili parantez...
O zamanlar hukuka daha özenli olunsa, dünkü ‘çok kimlikli’ gölgesiz adam haline de herhalde gelinmezdi...
* * *
Büyük dedesi
Çanakkale Savaşları’nı yürütmüş ve babamın deyimiyle ‘nefesi barut kokan’ bir generalin torunu olarak...
Bu resimlere baktığımda içimi dehşetli bir hüzün sarıyor...
Büyük dedem de herhalde Levent Ersöz portresindeki generallerin varlığından haberdar oluyor ise mezarında huzursuzlanıyordur...
* * *
Emekli oluncaya kadar bulunduğu kurumun içinde barınabilmesi...
Cinayet ithamlarına rağmen sürekli terfi etmesi...
Ve gizli eller tarafından düne kadar korunması...
Bunları Ergenekon konusunu hala yok saymaya çabalayanların yüzüne çarpmak için anlatmıyorum...
Ben Ergenekon kadar, hatta belki daha da çok ‘generalliğin’ böyle bir
yaşam öyküsü ve dünkü yakalanma enstantaneleriyle anılmasına takılıyorum...
* * *
Tuğgeneral Levent Ersöz...
‘Generallik’ bu portre mi?
Eğer bu ise, yatıp kalkıp savaşa girmediğimize dua edelim...
Çünkü ruhu hala Çanakkale’de dolaşan büyük dedemin generalliği asla bu değildi.