Bu sebeple aşağıda sıraladığım siyasi suikastlar ve tarihlerinde herhangi bir yanlışlık veya eksiklik varsa lütfen bağışlayınız.
Doğan Öz (24
Mart 1978),
Bedrettin Cömert (11 Temmuz 1978),
Serdar Alten, Hürcan Gürses, Efraim Ezgin, Osman Nuri Uzunlar, Latif Can, Faruk
Ersan ve
Salih Gevenci adlı TİP üyesi 7
genç (9
Ekim 1978), Nedret Bulut (26
Kasım 1978), Cevat Yurdakul (29
Eylül 1979), Cavit Orhan Tütengil (7
Aralık 1979), Ümit Kaftancıoğlu (11
Nisan 1980),
Abdi İpekçi (1
Şubat 1979), Sevinç Özgüner (23
Mayıs 1979),
Kemal Türkler (22 Temmuz 1980)...
Yukarıdaki paragrafta yer alan
teröre
kurban gitmiş isimler o dönemin 'sol' bilinen kesimindendi.
Aynı dönemde 'sağ' da bazı simge isimlerini teröre kurban vermişti. 'Sağ'ın ilk akla gelen terör kurbanlarını da hatırlayalım:
Hamit Fendoğlu (17 Nisan 1978),
İlhan Egemen Darendelioğlu (19 Kasım 1979), Kemal Fedai Coşkuner (3 Aralık 1979)...
12 Eylül 1980 darbesiyle sona eren o dönemde, hepimizin bilinç altını bugünlerde bile kurcalayan '
Alevi-
Sünni çatışması' görüntülü bir dizi kitle eylemi de görülmüştü:
Sivas (3-4 Eylül 1978),
Maraş (23-24 Aralık 1978) ve
Çorum (Mayıs-Temmuz 1980)...
Bunları yaşınız müsait olmadığı için hiç bilmiyor, ya da unutmuş olabilirsiniz. Peki, ama aşağıda yer alan isimler de mi belleğinizden uçuverdi: Muammer Aksoy (31 Ocak 1990), Bahriye
Üçok (6 Ekim 1990), Uğur
Mumcu (24 Ocak 1993), Eşref
Bitlis (1
7 Şubat 1993), Ahmet
Taner Kışlalı (21 Ekim 1999),
Gaffar Okkan (24 Ocak 2001),
Necip Hablemitoğlu (19 Aralık 2002)...
Aynı dönemde Sivas'taki
Madımak Oteli'nde 37 kişinin hayatını kaybettiği, ülkeyi derinden sarsan bir kitle eylemi de sahneye konmuştu (3 Temmuz 1993).
Arada Çankırı Valisi Ayhan Çevik'e karşı düzenlenmiş
bombalı saldırı gibi sonuç alamamış suikast girişimleri de var.
Türkiye'nin sağcıları ve solcuları, Alevileri ve Sünnileri bütün bu suikastlar ve kitle eylemlerinden müthiş etkilendiler.
Yerin altından bugün pırtlak gibi boy veren silâhlara şaşırıyorsanız, yukarıda bir tablosunu çıkardığım siyasi suikastlar ve kitle eylemleri üzerinde hiç düşünmemişsiniz demektir. Oysa -büyük ihtimalle- adı her döneme göre değişebilen bir
örgütün kurbanıydı bu kişiler; kitle olaylarını da aynı örgüt sahneye koymuştu. Öldürülen sağcı ise solcu bir örgütü, solcu ise sağcı bir örgütü (sonraları '
Hizbullah' bu işe yaradı)
taşeron olarak kullanarak...
Uyguladıkları 'gerilim stratejisi' için kurban gerekiyordu ve bunun için malzemeyi ya 'sağ-sol kavgası' veya 'Alevi-Sünni çatışması' sağlıyordu kendilerine... Yangını üzerine körükle giderek söndürmeyi öngören yöntemin adıydı 'gerilim stratejisi'...
Başarılı olduklarını, siyasi suikastlar ve kitle eylemlerinde hayatını kaybedenlerin kanları yerde kaldığı için biliyoruz.
Yarın açılacak
ceset silolarından çıkabilecek yeni kurbanlar ile yerden fışkıracak silâhlar sizi hiç mi hiç şaşırtmasın. Kurbanların sessizce “Kanlarımız yerde kalmasın” diye haykırması bilin bu yeni gelişmeyi...
Bu defa unutmayın, emi...