Fatih Altaylı, 2005 yılında
Kanal D Genel Yayın Yönetmenliği görevini Mehmet Ali
Birand’a bıraktı. Birand hem Altaylı’dan boşalan koltuğa oturdu hem haberleri sunmaya başladı.
Bu görev değişiminin yaşandığı dönemde
İstanbul 1.
Ordu Komutanı
Orgeneral Hurşit
Tolon ile Fatih Altaylı, bir yerde karşılaştılar. Tolon, Altaylı’yı görünce hemen Birand’a gönderme yaptı: ‘Fatih, bu
Mehmet Ali Birand’ı
Kanal D’nin başına nasıl getirdiniz? Bu adam çok tehlikelidir.’
‘Tehlikeli’ lafı bana ait. Tolon Paşa’nın sözleri daha ağır olduğu için yumuşatmak için bu kelimeyi seçtim.
Altaylı: ‘Efendim, bu konuda benim yapabileceğim bir şey yok. Doğru ya da yanlış patronun kararıdır.’
Bir süre sonra telefona sarılan Tolon,
Bedrettin Dalan’ı arıyor: ‘Yahu Bedrettin, şu
Aydın Doğan’ın yaptığı işe bak. Mehmet Ali Birand’ı Kanal D’nin başına getirmiş. Olacak iş mi? Söyle şu adama da hatasını düzeltsin.’
Dalan, Aydın Bey’le görüşmüş müdür, bilmiyorum. Birand görevinin başında kaldığına göre, görüşmemiş veya görüşse bile sonuç alamamış demektir. Ama ikilinin yakın dostlukları biliniyor.
Burada dikkat çekmek istediği asıl durum farklıdır. Tolon Paşa’nın Dalan’la görüşürken takındığı üsluptur.
Hani, Fatih Altaylı, Dalan için ‘1 Numara’ diyor ya onun için hatırlatmak istedim. Eğer Dalan 1 Numara ise Tolon ‘emreder’ tarzda konuşamazdı diye düşünüyorum. O nedenle Dalan’ı, bugün cezaevinde bulunan Tolon’un üzerinde bir yere oturtmak bana çok garip geliyor.
Üstelik bunu en iyi bilen de Altaylı’dır.
Peki, Altaylı Dalan’ı neden 1 Numara ilan etti? Sevgili Altaylı, buna açıklama getirirse eminim kamuoyu memnun kalacaktır.
28
Şubat’ın rövanşı mı?
Son dalga operasyonla birlikte
Ergenekon davası sempatizanlar arasında ‘28 Şubat’ın rövanşı’ olarak değerlendirilmeye başlandı.
Önce şunun altını çizelim.
28 Şubat’la Ergenekon arasında
doku uyuşmazlığı vardır. Darbeci kültür mirasının devrinden söz edilebilir ama iki sürecinin ruhu ve
yönetim ideolojisi birbirinden farklıdır. Doku uyuşmazlığı bulunmayan kimi 28 Şubat kadroları Ergenekon’a nakledildiler ancak bu yeni yapı içinde evrildiler.
Ergenekon’da karşımıza çıkan bazı isimlere 28 Şubat’ta rastlanmış olması, ikisi arasında aidiyet bağı olarak görülmemelidir. 28 Şubat’ın dominant faktörü olan BÇG, Ergenekon’dan sonra tarihe karışmıştır.
Eğer ortada bir rövanş duygusu olsaydı; İsmail Hakkı
Karadayı,
Çevik Bir,
Teoman Koman,
Çetin Doğan, Necdet Timur ve
Erol Özkasnak gibi
paşaların kapısı çalınırdı. Çünkü 28 Şubat’ın mimarları bu paşalardır.
Son dalganın en önemli göz altısı olarak görülen
emekli Orgeneral
Tuncer Kılınç, 1995’de
korgeneral oldu, iki yıl
Milli Savunma Bakanlığı Müsteşarlığı yaptıktan sonra aynı rütbede 5.
Kolordu Komutanlığı’na atandı. 1999
Ağustos’unda Orgeneralliğe
terfi edip 3. Ordu Komutanı oldu.
Yani, 28 Şubat döneminde karargahta değildi.
Emekli
Tuğgeneral Erdal Şenel,
Genelkurmay’da adli müşavirdi. Belki 28 Şubat’a gönderme yapılabilecek tek isim odur.
Ancak Ergenekon sanığı
Ergun Poyraz’a ait olduğu iddia edilen günlüklerde Erdal Şenel’in sıkça ismi geçiyor. Şenel’e yargı yolunu açan 28 Şubat’taki ilişkileri değil Ergenekon’la bağlantısının olduğu iddiasıdır.
Aynı durum emekli Orgeneral Kemal
Yavuz için de geçerlidir.
Kaldı ki, illa bir hesaplaşma olacaksa daha yakın tarihte 27
Nisan var,
Şemdinli var,
Sarıkız var,
Ayışığı var.
Dolayısıyla yaşananları değerlendirirken sapla samanı birbirine karıştırmamak gerekir.
Başbuğ farkı
12 Haziran 2007 günü
Ümraniye’de başlayan ve devam eden Ergenekon sürecinde soruşturmayı yürüten savcılarla askeri (Genelkurmay)
savcılık arasında kimi zaman aksasa da sağlıklı bir
belge iletişim ağı kurulduğunu söyleyebiliriz.
Bu ilişki, emekli ve
muvazzaf askerlere yönelik
gözaltı işlemleri sırasında karşılaşılması muhtemel reaksiyonları büyük ölçüde ortadan kaldırdı.
Ancak son operasyondaki dalga boyu, bir yılı aşkın süredir ihtiyatla devam eden ilişki ağını zedeledi. Onun için son operasyonun komuta katında pek olumlu karşılandığı söylenemez. Genelkurmay’da yaklaşık 6 saat süren toplantı da bunun işaretidir.
Toplantının sürdüğü saatlerde atv ve Kanal 24’de katıldığım programlarda, Genelkurmay’ın kaygılarını
Başbakan Erdoğan’a iletme ihtimalinin olduğuna işaret ettim.
Dün öğleden sonra
sürpriz gelişme yaşandı ve Başbuğ, Erdoğan’la görüştü. Görüşme sonrası başbakanlıktan yapılan açıklamada ‘gündemdeki son gelişmelerin’ değerlendirildiği ifade edildi.
Bu detayı, ‘nereden biliyorsun’ diye soranlar için anlatıyorum.
Başbuğ, göreve geldikten sonra gece yarısı
bildirilerine artık itibar etmeyeceklerini ve sorunları muhataplarıyla konuşacaklarını açıklamıştı. Dolayısıyla Başbuğ ortada bir sorun görüyorsa bildiri yerine adresine gidecekti.
Böyle bir tahmin için çok derin bilgiye ihtiyaç yok, satır araları iyi okunur ve aklınız
kiralık değilse doğru yola çıkarsınız.
Daha önemlisi; Başbuğ’un sözünde durarak Erdoğan’a gitmesi ve son gelişmeleri birlikte değerlendirmesidir.
Genelkurmay başkanının ne tür kaygılar içinde olduğunu bilmiyoruz, o nedenle
yerli-yersiz bir değerlendirme yapmak güçtür. Ancak ortalığı bulandıracak bildiriler yerine diyalogu
tercih etmesi, ‘Başbuğ farkı’ olarak görülmelidir.
Bir demokratik olgunluktur. Kutlamak gerekir.
Aynı şekilde muhtemel bildirinin rafa kaldırılmasını sağlayan
Yargıtay Başkanı Mustafa
Gerçeker de övgüyü hak ediyor.
Devletin zirvesindeki bu olgun yaklaşım, umarım daim olur.