Darbe yönetiminin
Kürtçe yasağı getiren kanunu...
TRT 6’yı seyrederken, 12
Eylül ertesinde MGK Genel Sekreterliği’nde
Güneydoğu konusunda yapılan toplantıları hatırladım. Darbe yönetiminin Kürtçe yasağı getiren kanunu yayınlayıp gittiği,
ANAP İktidarı’nın ilk dönemiydi. Yeterince akıllı mıydık bilemiyorum ama bizler, delilerin kuyuya attıkları taşları çıkarmakla meşguldük.
PKK terörü henüz başlamamıştı fakat ırkçı-bölücü Kürtçülerin ayrılıkçı hareketleri bütün hızıyla devam ediyordu. MGK’nın asker çevresinde,
Cumhuriyet’in tek parti döneminden ve son olarak da
12 Eylül’den kalma bir
yasakçı eğilim tesirini hissettiriyordu. Güneydoğu
bölgesine münhasır,
Türkçe’yi öğreten, dil ve kültür birliği sağlayacak yeni bir TRT yayınına geçilmesi isteniyordu. Daha sonra bu program, TRT’nin bölge radyoları ve TV 3’ün ‘GAP TV’ olarak yayına girmesiyle uygulamaya konuldu.
Şimdi, bundan 20-25 yıl sonra, TRT, Kürtçe yayın yapan bir TV kanalını uygulamaya koydu. Bu farklılık,
Türkiye’deki zihniyet değişimini de en açık şekilde ifade etmektedir.
***
Kürtçe, bazı yazarlara göre iki lehçeye ayrılmaktadır. Ali Rıza Şeyh Attar’a göre bunlardan ilki, daha çok Türkiye’de yaşayan
Kürtler ile
İran’ın Batı
Azerbaycan bölgesinde yaşayan Kürtlerin konuştuğu ‘Kurmanci’, ikincisi ise
Irak Kürtleri’nin çoğunluğuyla İran’ın bazı bölgelerinde yaşayan Kürtlerin konuştuğu ‘Soranî’dir. Minorsky, Haddank, D. Mackenzie, Goiçhie Kojima, Ingmar Sanberg, Garo Sasuni gibi bazı uzmanlar, Kürtçe’nin bir lehçesi olarak kabul etmedikleri Zazaca ’yı ayrı bir dil olarak tanımlamaktadırlar. Bazı araştırmacılar, Türkiye’deki Kürtçe’nin,
Farsça’nın bir lehçesi olduğunu ve birbirinden farklı şivelerle konuşulduğunu söylerler.
1856 yılında Ruslar’ın,
Erzurum Konsolosu olarak atadığı Anguste Jaba, Kürtler üzerinde araştırmalar yapmış ve 1860 yılında St.
Petersburg Bilimler Akademisi’nde bir Kürtçe
sözlük çalışması yaparak yayınlamıştır. Ünlü Kürdolog Minorsky’nin tasnifi neticesinde Jaba ve Justi sözlüklerindeki kelimelerin kökeni şu şekilde tespit edilmiştir: Toplam 8460 kelimenin 3080’i Türkçe, 2600’ü Farsça, 2000’i
Arapça, 220’si
Ermenice,
180’i Keldanîce, 60’ı Çerkezce, 20’si Gürcüce olup 300’ünün menşei belirsizdir.
***
Bunları anlatmamızın sebebi, Kürtçe TV yayınının ne derece zor olduğunu gösterebilmektir. Yoksa, bir kısım vatandaşımızın, konuştukları dili, lehçesi ve şivesiyle küçümsemek
aklımızdan bile geçmez.
Lâkin, şu gerçekleri de bilmek lâzımdır:
1. Kürtçe adı altında üzerinde birleşilen tek bir dil yoktur. Kürtçe’nin farklı lehçelerini, hattâ değişik şivelerini konuşanların birbirlerini anlamakta güçlük çektikleri bir gerçektir.
2. Kürtçe diye bildiğimiz Türkiye’de genellikle konuşulan lehçelerin Farsça dil grubuna girdiği ve kelime yoğunluğu bakımından en fazla Türkçe’ye benzediği anlaşılmaktadır.
3. Kürtçe’nin herhangi bir lehçesinin, henüz bir kültür aktarımını sağlayacak şekilde geliştirilmemiş olduğu; bu itibarla her türlü yayın faaliyetinin ve özellikle eğitim ve öğretimin güçlüğü ortadadır.
Bu durumda, Türkiye’de, devletin kendisine güvenerek Kürtçe TV yayınını başlatması, sadece vatandaşlarını bütün farklılıklarıyla kucaklaması değil, aynı zamanda farklılıkları zenginlik sayarak kültürlerini geliştirmelerine
yardım etmesi bakımından önemlidir.
***
Kürtçe TV konusunu ele alırken şu hususlara da dikkat çekmek istiyoruz:
1. Bu
açılım, PKK/DTP’nin eylemleriyle verilen bir tâviz değil, devletin vatandaşını kucaklaması ve herkese aynı değeri verdiğini göstermesi hareketidir.
2. Türkiye’nin üniter (tekçi) devlet statüsü devam edecek; Yeni
Anayasa’da da resmî dil sadece Türkçe olarak sürdürülecektir.
3. Güneydoğu’daki vatandaşlarımızın Türkçe’yi öğrenmesi de
ihmal edilmeyecektir.