Dün itibariyle ölü sayısı 580'in, yaralı sayısı ise 3000'in üzerindeydi. Ölenlerin çoğunun çocuk ve kadın olduğunu tekrarlamaya gerek var mı?
İsrail vahşetinin önceki gece hedefi “
Muhammed El Dura
Çocuk Hastanesi”ydi…
Hastaneye ismini, bundan 1,5 yıl kadar önce bir başka İsrail saldırısında öldürülen 5 aylık bir bebek vermişti.
Bu kez, adının verildiği
hastane vuruldu bebeğin.
Sümeyye
Ertekin, TV Net Dış haberler Müdürü, “Dün ve Bugün programı”nı birlikte hazırladığımız,
genç kuşak demokratlardan…
Temmuz ayı başında bir
Gazze gezisi sonrası bir yazısında söz etmişti bu bebekten:
“Geçtiğimiz şubat ayında hayatını kaybeden 5 aylık Muhammed'in evini ziyaret ediyoruz. Ancak evde sadece dedesi ve büyükannesi yaşıyor. Minik Muhammed'in anne ve babası yaşadıkları travma nedeniyle daha fazla bu evde kalmak istememişler.
Bir gece ansızın büyük bir
gürültü kopmuş evde.
Toz dumana karışmış herkes birbirine seslenmiş.
Herkes
küçük Muhammed'in odasına koşmuş, evlerinin karşısına isabet eden
füze Muhammed'in odasının
duvarını yıkmış.
Dağılan moloz parçaları yüzünden kapıyı açmakta zorlanmışlar. İçeri girdiklerinde Muhammed'in beşiğinde kanlar içine ve üzerinde taşlar olduğu halde bulmuşlar.
Küçük Muhammed hastanede hayatını kaybetmiş…
Şimdi Muhammed'in yerine bir bebek bekliyorlar, hayata onunla asılacaklar…”
O bebek doğmuştur.
Ama yaşıyor mu?
Öldürülen çocuklar arasında var mı?
Bilmiyoruz…
Ama insan akla getirmeden edemiyor…
Sümeyye'nin yazısıyla düşünelim:
Acı, kaleme şöyle gelmiş:
“Her evde acı bir hikaye barındıran, duvarlarında
düğün fotoğraflarının yerini şehit fotoğrafları, caddelerini
ölüm ilanları dolduran, duvar yazılarında şehitlere
selam verilen ve sokaklarında ölüm kokan şehir…”
Hülya ise şöyle:
“Çocuklar ise uçurtma uçuruyor Gazze sokaklarında. Gökyüzünde özgürlüğü arıyorlar.
Sahil kenarında denize paralel
bisiklet sürüyorlar. En çok Kudüs'e gitmek istiyorlar. En sevdikleri kelime
özgürlük…”
Daha acısı yaşanıyor şimdi, hülya daha uzakta,
öfke ise büyük…
İnsanlık hali, insanlık dramı böyle…
Vahim olan umutsuzluk…
Aksini söylemek pek güç…
Daha ne olsun: İsrail
Şubat ayına yönelik bir
seçim kampanyası yapıyor, kim daha İsrailli, kim daha güçlü bunun testi ve yarışı can ve kan üzerinden yapılıyor.
Dünya dün seyretti İsrail'i, bugün de seyrediyor, yarın seyretmemesi için bir neden yok.
Obama kucağına verilmiş bir çocukla başlayacak başkanlığına, ABD dengeleri ve politikaları alacağı yolu daha şimdiden çok sınırlı kılıyor. AB dönem Başkanlığı İsrail'in kendisini savunduğunun söylüyor
Bush gibi…
Arap ülkelerinin hali ortada…
Aralarında birlik yok.
Daha da öte aslında… Arap devletlerin bir kısmı, örneğin
Mısır,
Ürdün Gazze'deki iktidarı, Hamas'ı, Hamas'ın İslami köklerini, kendileri için tehdit olarak görüyor.
Arap-İsrail sorunu dün nasıl dünya ve
bölge dengeleri çerçevesinde biçim aldı ise bugün de aynı şey oluyor.
Sıcak denize açılan “
İran hattı”, İran,
Hizbullah, yakınlığı ile “
Sünni Arap hattı” arasına ciddi bir güvensizlik çizgisi çekilmiş durumda.
Çözüm imkânlarının sadece dışarıdan değil, içeriden de sınırlanması demek bu. 1948'de olduğu gibi İsrail varlığına
itiraz edip hareket eden, 1967'de savaşta olduğu gibi
ittifak yapan Arap ülkeleri ve Arap dengesi yok.
Türkiye ise her anlamda uzakta…
Gazze'deki
cehennem yenileri besleyecek…
İsrail'i saymaya gerek yok, o her türlü sınırı aşmış durumda…
Batı ve Arap ülkeleri kendi çukurlarını kazıyor…