Ama, Tayyip Erdoğan'ın yüksek performansına bakarak, 29 Mart'a kadar, partinin bir sıçrama yapacağını tahmin edebiliriz. Sanki, İsrail'in
Gazze saldırısı, Erdoğan için de, bir dönüm noktası oldu. Bir
koşu Suriye ve Ürdün'e gitti; döndü, yeni yıla basının karşısında girdi; ertesi gün, 1 Ocak'ta,
Ankara'da, binlerce kişinin katıldığı büyük bir toplantı düzenledi;
Erzurum,
Gaziantep ve Ankara belediye başkanlarıyla devam edeceğini açıkladı. Bu açıklamaları yaparken, duble yoldan, köprülü kavşağa, barajdan, raylı sisteme kadar bir sürü icraat saydı. Ardından,
Mısır ve Suudi Arabistan'ın yolunu tuttu.
Türkiye,
AK Parti'nin yoğun çabaları sonucunda, 2009'dan başlamak üzere iki sene,
Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyi geçici üyesi seçildi. Bu açıdan da Erdoğan'ın temasları önem taşıyor. Ortadoğu'da çok sıcak günler yaşanırken, ABD
Dışişleri Bakanı
Condoleezza Rice veda için Türkiye'ye geliyor. Bu arada, mutlaka, Başbakan'dan ve Cumhurbaşkanı'ndan gelişmeler hakkında düşüncelerini öğrenecektir. Hem İsrail'le, hem de İslâm ülkeleriyle sıcak sayılabilecek ilişkiler kuran Türkiye, komşularıyla münasebetini derinleştirerek ve bölgede yaşayanların güvenini kazanarak, yıllar içinde önemini de arttırdı. Şimdi bunun meyvelerini topluyor.
AK Parti'nin oyları, eylül ayından itibaren düşmeye başlamıştı. Çünkü bir yandan yolsuzluk iddiaları inandırıcı biçimde karşılanamadı, bir yandan Erdoğan'ın o öfkeli tavrını vatandaş sevmedi.
Erdoğan'ın 2007 seçimlerindeki performansını hatırlıyoruz;
fırtına gibi esmişti. Kısa sürede, Türkiye'nin neredeyse bütün illerini dolaşmış, mitingler tertip etmişti. Akşamları, televizyonlarda basının sorularını cevaplandırmıştı. Yeniden sert tartışmalara girmeyip, soğukkanlı bir devlet adamı gibi davranırsa, miting meydanlarında polemiği basınla değil, muhatabı olan siyasi partilerle yaparsa, kısa sürede AK Parti kaybını telâfi edecektir. Erdoğan'ın en büyük kozu, çalışkanlığı. Siyaseti de iyi biliyor. Adayları zamana yayarak açıklaması bile, meraklı bakışların AK Parti'ye odaklanmasına yol açtı.