Hepinizin yeni yılını kutluyor, 2009 yılını sağlık ve âfiyet içinde geçirmenizi diliyorum.
Bugün iyimser olmak istiyorum.
Ne
Ergenekon Çetesi, ne
imza özürlüleri, ne yüksek yargının densizliği, ne de bölücülerin edepsizliği bu iyimserliği bozabilsin...
***
Cumhuriyet dönemi
Türkiye ekonomisini değerlendirdiğimizde, 1923’teki harabeye dönmüş, insanları aç ve sefil Türkiye’den, bugünün mamur, fert başına düşen geliri
10 bin dolara ulaşmış Türkiyesi’ne gelebilmek elbette büyük bir başarıdır. Ancak, ne yazık ki, bazı önemli hatâlar yüzünden, yarışa bizden sonra başlayanların birçoğu bizi
gelip geçmiştir. Zira, özellikle 1950’den sonraki dönemde, tekere taş koyarak arabanın devrilmesine sebep olanlar çıkmıştır.
Yaptığım bir çalışmaya göre, eğer 1960’dan başlayarak
darbeler ve istikrarsızlıklar yaşanmamış olsaydı, Türkiye bugün fert başına 30 bin dolarlık geliri ve kapasitesiyle, dünyanın en fazla gelişmiş ülkeleri arasına girebilirdi.
***
Salı akşamı televizyonda
Başbakan’ın ‘Ulusa Seslenişi’ni dinlerken, 12
Mart Muhtırası’ndan sonra kurulan ‘11’ler Hükûmeti’nin (Darbe Hükûmeti) dahi çocuğu, ekonomiden sorumlu
Başbakan Yardımcısı Attilâ Karaosmanoğlu’nun, zamanın İktisadî Planlama Dairesi Başkanı
Hikmet Çetin ile yaptığı bir açıklamayı hatırladım. Bu solcu arkadaşların hesaplarına göre, 1970’te kişi başına düşen geliri 500 dolar civarında olan Türkiye’nin, AET (
Avrupa Ekonomik Topluluğu/AB) ülkeleri arasında en alt gelir seviyesinde (2000 dolar civarında) olan
İtalya’nın 1970’deki seviyesine, ancak 2359 yıl sonra, yani 4330 yılında ulaşması mümkün olacakmış... Basit bir regresyon analizinin yanlış çözümlenmesi, bu mantıksız neticeyi ortaya koymuş; bizim ekonomistler kaş yapalım derken göz çıkarmışlardı.
Bizim
halkımızı yakından tanımak lâzımdır. Halkımız kötümser değildir; kötümserlikten de hoşlanmaz.
Merkez-sağ iktidarlar bu gerçeğin farkına varmış; hem icraat yapmış, hem de halkın ufkunu açık tutmuşlardır. Rahmetli
Menderes’in ‘Mutlu ve Müreffeh Türkiye’ sloganı halk tarafından benimsenmiştir.
Demirel’in ‘Görülmemiş Kalkınma’ teranesi hoş karşılanmıştır. Merhum
Özal’ın ‘Çağ Atlayan’ ve ‘Dönüşen/Değişen’ Türkiyesi de
kabul görmüştür.
***
Erdoğan’ın ‘Durmak Yok, Yola Devam!’ sloganı da, onu, aksiyon hâlinde, dinamik, icraatçı ve değişimci merkez-sağ liderler zincirinin son halkası hâline getirmiştir.
AK Parti İktidarı’nın 6 yıllık muhasebesi yapıldığında, antidemokratik müdahalelere ve direnişe rağmen, bu dönemin her bakımdan verimli ve olumlu geçtiğini
söylemek mümkündür.
Siyasî bakımdan : AK Parti 2002 Genel Seçimleri’nde kesin bir başarı kazanarak tek başına iktidara gelmiştir. TSK’da yuvalanan
darbeci örgütlenmeye, yüksek yargının ve YÖK’ün ideolojik tutumlarına, Cumhurbaşkanı Sezer’in engellemelerine ve
CHP’nin provokatif muhalefetine rağmen; Muhtıra sonrası gidilen 22 Temmuz 2007 Genel Seçimleri’nde, AK Parti büyük bir
seçim zaferi kazanmıştır.
Yargıtay Başsavcısı’nın ve
Anayasa Mahkemesi’nin baltaladığı siyasî istikrar da, bu dayatmalarla tesiri artan küresel
kriz de, AK Parti İktidarı’nın
icraatını engelleyememiştir.
Ekonomik Bakımdan: Şu göstergeler durumu açıkça aksettirmektedir:
- Fert başına millî gelir, 2002’de 3.500 dolarken 2008’de yaklaşık üç misli artarak 10.000 dolara çıkmıştır. Gayrı Safî Yurt İçi Hasıla da (GSYİH ) aynı dönemde 230 milyar dolardan 750 milyar dolar seviyesine yükselmiştir.
-
Enflasyon hızı yüzde 30’lardan tek haneli rakamlara düşmüştür. Hâlen yaşanan olumsuzluklara karşılık enflasyon hızı yüzde 10 civarındadır.
- Bu yıllar arasında,
dış ticaret hacmimiz 88 milyar dolardan 340 milyara yükselerek yaklaşık 4 misli artış göstermiş; gerçekleştirilen ihracat patlamasıyla ihracat
rakamı 36 milyar dolardan 129 milyar dolara ulaşmıştır.
- Bu dönemde, döviz rezervimiz 27 milyar dolardan 71 milyar dolara çıkarılmış; 1 milyar doları geçmeyen doğrudan
sermaye yatırımları 22 milyar dolar seviyesine varmıştır.
Yarın bu konuya devam edeceğiz.