Başbakan Tayyip Erdoğan'ın sert tepkisinin altında, kısa süre önce yüzyüze görüştüğü
İsrail Başbakanı Ehud Olmert'in kendisine 'yalan söylemesi' yatıyormuş... Olmert, saldırı için 'Şabat' gününü seçtiği için, aslına bakılırsa, -en yakın müttefikleri ve kendi halkı dahil- bütün dünyaya 'yalan' söylemekten çekinmedi.
Sebeplerini tahmin etmek hiç de zor değil...
İlk sebep şu: Değişen ve daha şahinleşen İsrail'de, Olmert'in Kadima Partisi tabanını giderek yitiriyor; Gazze'ye saldırı emri kendisinin de 'şahinleşebileceği'ni gösterme fırsatıydı aynı zamanda. Kısa süre sonra yapılacak genel
seçimlerde Kadima'nın onulmaz bir yara almasını önleyebileceğine inanılan tek girişim Gazze'ye saldırıdır. İsrailli şahinlerin Golda Meir'den beri geçerliliğini hiç yitirmemiş mottosunu hatırlayalım: “En iyi
Filistinli, ölü Filistinli'dir...”
Sebeplerden ikincisi ise, ABD'de 20 gün sonra meydana gelecek başkan değişimi öncesinde yeni yönetimi bir emr-i vaki ile karşı karşıya bırakma niyetidir. Barack Obama'nın seçim kampanyası boyunca İsrail-yanlısı kuruluşlar karşısına çıkıp verdiği sıcak mesajlara rağmen, yeni yönetimin ilk dış
politika açılımını Ortadoğu'da sahneye koyacağına inanılıyor. Yeni açılımın Filistin'den yana olacağı, İsrail üzerinde uygulanacak baskıyla deneneceği de herkesin beklentisi. Olmert'in Gazze'deki
sivil hedefler üzerine boşalttığı füzeler bu beklentiyi yok etmeyi de amaçlıyor.
“Başarılı sayılır mı Olmert?” sorusuna -ihtiyatla da olsa- “Evet” cevabı verilebilir. Şovenliğin yükselişte olduğu İsrail'de kendine Kadima-dışı alternatifler arayan seçmeni yeniden düşünmeye sevkedecek bir hava var şimdi; bütün dünyanın kınadığı saldırılara en yumuşak mesajlar ise ABD'den geliyor. Obama adına konuşanlar, “ABD'de tek bir başkan var, o da şu anda
Bush” dedikten sonra, orantısız güç kullanan İsrail'i kınamak yerine, 'Filistin tarafının
tahriki' uydurmacası arkasına saklanmayı
tercih ediyorlar.
'Tahrik' dedikleri, ateşkesin sona erdiğini ilân etmek üzere Gazze'den fırlatılan, kısa menzilli oldukları için İsrail topraklarına ulaşmayan füzeler... İsrail'in yağdırdığı füzeler ise 300'den fazla insanın canını aldığı gibi,
ambargo altındaki Gazze'de hâlâ işleyen bütün toplumsal hayatî mekanizmaları yok etti. Bir İsrail istihbarat bülteni, “İsrail'in high-tech silâhlarına Gazzeliler taşla mukabele ediyor” diye özetlemiş durumu.
Başbakan Olmert kendisine güvenenleri yalanlarıyla hayal kırıklığına uğratmasına aldırmaksızın meydana gelen durumdan keyif alıyor olmalı. Aynı politikacı, koltuğunu terk etmeye hazırlandığı birkaç ay önce, “Hatamızı düzeltip
Filistin Devleti kurulmasına izin vermeliyiz” diyordu. Kendisine geleceğin başbakanı gözüyle bakılan
Dışişleri Bakanı
Tzipi Livni ise, “Filistin Devleti mi, o da ne?” noktasında.
İsrail'in nasıl böylesine 'şahin' (bunu 'şoven' anlayınız) bir
ülke haline dönüştüğü, üzerinde dikkatle durulması gereken bir durum. İsrail Devleti, bugün, kendi insafına bırakılmış Filistinliler'e geçmişte kendi halkının başına gelenlerden daha kötüsünü uygulamaktan çekinmiyor. Sol ve sosyalist kökenden gelen ilk yöneticilerin yerlerini işgal eden bugünkü politikacıların çoğu 'mazlum' konumunu 'zalim' konumuyla değiştirmekte beis görmeyen bir anlayışa sahip. Vaktiyle kendi içerisinden 'Peace Now' gibi örgütleri v
e devlet politikalarını eleştiren aydınları çıkarmış İsrail seçmeni ise, şimdilerde tek cephe halinde davranıyor...
Çirkin bir duvara bile fazla
itiraz gelmiyor...
Unutulan şu: Bir gün gelir devran değişirse, İsrail'in işi zorlaşabilir...
Kan tutar.