Oldukça mütevazı, alkışlar karşısında ezilen, mukaddeslere saygılı biri o.
Ayasofya Müzesi'nin bahçesindeki kedileri elleriyle okşayabilen sevecen biri. Gerçekten kıyak delikanlı.
Hatırlarsanız Bill
Clinton'u da sevmiştik.
17
Ağustos depremi sonrasında ülkemize gelen Clintonlar da üzerimizde benzeri bir etki bırakmıştı. Hatta Clinton'a bakıp o zamanki Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'den mülhem "Bize de böyle bir
cumhurbaşkanı lazım" diye yazdığımı hatırlıyorum.
Ama
Bush'ları hiç sevmedik.
Babasını da sevmedik, oğlunu da.
İkisi de
Türkiye'ye geldi ve fakat kendilerinden hiç mi hiç hoşlanmadık.
İkisi de savaş yanlısıydı!
Babasının açtığı
Irak dosyasını oğlu tamamladı. Irak'ı işgal etti. Irak işgali ile birlikte
Amerika'nın imajı da dibe vurdu.
Özellikle
Müslüman halklar arasında Amerika imajını sıfırladı W.Bush. Şimdi onun berbat ettiği imajı, hem Müslüman kökleri olan, hem bir
siyah olan Hüseyin Obama ile düzeltmeye çalışıyor Amerika.
İşte bu yüzden soruluyor "Acaba Hüseyin Obama gerçek mi yoksa bir proje mi" sorusu.
W. Bush döneminde Amerika gerçekten çok değişti.
Sanki ülkede
darbe olmuş, savaş yanlıları yönetimi ele geçirmişti.
"
Amerikan Asrı" yücelmedi oldukça geriledi.
Clinton geldiğinde, 10 yıl önce şunları yazmışız: "
"Bu konularda konuşmak için (Amerika yükselir mi düşer mi) 2.
Körfez Savaşı'nın sonuçlarını görmek gerekiyor. Her şey çok değişti Amerika da hem de çok, ama bu değişim hem Amerika için hem Dünya için hiç de iyi olmadı...
Daha milliyetçi, insan haklarına daha az saygılı, Müslüman dünya ile mesafesi her geçen gün açılan,
işsizlik oranı artan, büyük şirketleri birer birer iflas eden ve bütün diplomatik girişimlerin yolunu kapatan, dış dünya ile ve kendi halkı ile ilişkilerde "ya bizdensiniz ya da da diğer taraftan" gibi toptancı yaklaşımları benimseyen bir Amerika var artık. Bu Amerika kesinlikle 9/11 öncesi Amerika değil! ABD, 9/11'de ABD'ye kurulan tuzağa düşüyor belki de..."
Bush döneminde Amerika'nın düşmanlarının sayısı arttı. Şimdi Obama eski dostlukları yeniden kazanmak için çalışıyor.
Ve işe de Türkiye'den başladı.
Yeni bir sayfa açmak umudunda olduğunu söylüyor. "Türkiye'nin önemini vurgulamak için buradayım" gibi çok açık ve net bir
mesaj veriyor.
Clinton Türkiye'ye gelmeden önce "Gelecek yüzyıl büyük ölçüde Türkiye'nin hem geleceğini, hem de bugünkü ve yarınki rolünü nasıl tanımlayacağına bağlı" demişti.
Araya iki dönem Bushlu yıllar girdi.
Şimdi yeniden Demokratlarla baş başayız ve yine Amerika Türkiye'nin rolünün küçülen, bölünen, zayıf bir Türkiye ile değil, büyüyen, kronik sorunlarını çözmüş, orta düzey süper bir devlet olmasını istiyor.
Çünkü kendisi Irak'tan çekilecek meydanı bize bırakacak.
Daha önce de defalarca yazdık. Türk-Amerikan ilişkilerinde 1
Mart tezkeresi çok önemli bir kırılma oldu. O saatten sonra Türkiye Amerika'nın her isteğine
boyun eğmek zorunda olmaktan çıktı.
Sorunlarını çözmek için inisiyatif alabilen bir Türkiye var artık.
O zaman biz "Türkiye kendi iç dinamikleri ile kendisini değiştirip dönüştüremez" diye düşünürdük. Değişim için "dış dayatma" lazımdı.
Artık öyle değil. Dayatmaya ihtiyacımız yok.
Ama "kronik sorunlarımızın" çözümü için ABD'nin desteğine ihtiyacımız olduğu kesin.
Hüseyin Obama "hepimiz değişelim" diyor.
Doğrudur Hem Amerika'nın hem Türkiye'nin değişime ihtiyacı var.
Bu şartlarda Hüseyin Obama'nın "Bir proje" ya da "Gerçek bir başkan" mı olup olmadığını tartışmanın pek anlamı yok. Biz Obama'yı kıyak bir delikanlı olarak gördük. Ne olduğu önemli değil, yeter ki "Göründüğü gibi olsun"!