Tsunami diye de adlandırılan son
Ergenekon dalgası, dün
Ankara'ya son zamanlarda pek
tanık olmadığımız türden baş döndürücü
trafik yaşattı. İlk gün
CHP lideri Deniz
Baykal konuştu, henüz operasyonlar sürerken 'Sessiz kalmayın, tepki verin.' dedi.
Her ne kadar bu çağrısının halka dönük olduğunu söylese de belli adreslere
mesaj gönderdiği yorumları yapıldı. 'Ergenekon'un avukatıyım' diyerek büyük risk alan Baykal, bu keskin tavrını sürdürmekte kararlı.
Oysa CHP'nin
efsane lideri
Bülent Ecevit, kontrgerillaya dikkat çeken ilk siyasetçiydi. Kontrgerillanın üzerindeki sis perdesi biraz aralandıysa
Türkiye, bunu Ecevit'e borçlu. CHP'nin Ergenekon politikası solun tarihî çizgisiyle örtüşmüyor ve ciddi kırılmaya işaret ediyor. Son gözaltıları 'siyasî ve hesaplaşma' diye yorumlayan Baykal, AK Parti'yi
yargıya müdahale etmekle suçladı. Baykal'ın açıklamaları, yargıya müdahalenin de ötesine geçti. Ergenekon soruşturmasını yürüten savcılara açıkça gözdağı verdi. Bir sol partinin, çetelerin anası Ergenekon'un açığa çıkarılmasını amaçlayan operasyonlardan rahatsızlık duymasını anlayabilmek mümkün değil.
Baykal'ın sözlerine AK Partili Nihat
Ergün, sert tepki gösterdi ve, 'Baykal sizi paniğe sevk eden nedir?' diye sordu. Ergün, CHP liderinin 1990'daki demecini hatırlattı: 'Son 30 yılda 3 müdahale yaşayan ülkede geçmişin karanlığını aydınlatmak kaçınılmaz bir görevdir.' Bu ülkede bir çeteler gerçeği var. Devlete kadar uzanan illegal oluşumlar demokratik sistemi tehdit ediyor. Darbeler, müdahaleler bu tip yapıların eseri. Operasyonlarda ele geçirilen
el bombası ve silahlardan hareketle 'Darbe bu silahlarla mı yapılacak?' sorusu sıkça soruluyor.
Hayır,
darbe bu silahlarla yapılmayacak. İddianamede ortaya konulduğu gibi darbenin ortamı hazırlanacak.
Danıştay baskını sadece bir tabancayla gerçekleşti. Bu kanlı olayın ülkeyi nasıl bir ortama sürüklediğini hatırlayın. Danıştay baskınından önceki Türkiye ile sonrasındaki Türkiye arasındaki fark anlayana çok şey anlatıyor. Nereye kadar uzanıyorsa uzansın, demokratik düzeni tehdit eden illegal oluşumların üzerine gidilmesinden daha
doğal ne olabilir?
Son dalganın neden olduğu
Başkent trafiğine dönersek... Dün herkes
sürpriz toplantı ve görüşmelerin ne anlama geldiğini anlamaya çalıştı.
Genelkurmay Başkanı
İlker Başbuğ kuvvet
komutanlarıyla karargâhta uzun bir toplantı yaptı. Ankara dışında bulunan Deniz
Kuvvetleri Komutanı
Metin Ataç, Başkent'e çağrıldı. Bazı çevrelerde askerin bir açıklama yapacağı beklentisi doğdu. Bu arada komutan eşleri, gözaltına alınan
emekli Orgeneral Tuncer Kılınç'ın eşini ziyaret etti. Jandarma Komutanı Atilla Işık'ın Kara
deniz programının ertelendiği duyuruldu. Genelkurmay'ın her cuma yaptığı basın brifingi iptal edildi. Bir gün önceden ilan edilen
Yargıtay Başkanlar Kurulu, dün öğleden sonra toplandı.
Başbakan Yardımcısı
Cemil Çiçek,
Yargıtay'ın yapacağı açıklamanın 'ihsas-ı rey' anlamına geleceği uyarısında bulundu. Beklentilerin aksine Yargıtay, açıklama yapmaktan kaçındı.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'le haftalık olağan görüşme için
Çankaya Köşkü'ne çıkması beklenen
Genelkurmay Başkanı Başbuğ, Başbakan Erdoğan'la bir araya geldi. Baş başa gerçekleşen görüşme bir saat 15 dakika sürdü. İçeriği açıklanmayan Başbakan Erdoğan ile Genelkurmay Başkanı görüşmesine bir yenisi eklendi. Talebin Başbuğ'dan geldiği duyuruldu. Daha fazla bilgi verilmedi. Konuşulanların Ergenekon gözaltıları olduğuna kuşku yok. Genel kanaat 'Genelkurmay'ın rahatsızlığını ilettiği' yönünde. Başbuğ, Erdoğan'ın ardından Gül'le bir araya geldi. Bu arada İçişleri Bakanı Beşir
Atalay, Cumhurbaşkanı Gül'le görüştü.
Bu baş döndürücü trafik ne anlama geliyor?
Asker Ergenekon'un geldiği noktadan rahatsız, toplantı ve görüşmelerle rahatsızlığını dışa vurdu. Yargıtay ve CHP de. Asıl bu yoğun trafiğin yargı sürecini nasıl etkileyeceği önemli. Eğer
Ergenekon davası doğal mecraında yürümezse nedeni dünkü olağanüstü Ankara trafiğinde saklı...