SİYASİ KARARIN MALİYETİ VAR MI?

Bir süredir esen bahar rüzgarları herkeste Kürt sorununun çözüme yaklaştığı duygusunu uyandırıyor.


Cumhurbaşkanı, Genelkurmay Başkanı, Irak’tan gelen mesajlar, Talabani-Barzani cephesinin yaklaşımı, Washington’un sorunu algılama biçimi ve PKK’dan son gelen mesaj... İyimser olmak için birden fazla sebep var ve bu ilk kez oluyor. İlgili ilgisiz bütün aktörlerin aynı yaklaşımı paylaştıklarına en azından bu çapta paylaştıklarına daha önce tanık olunmamıştı. O kadar ki, normal şartlarda ülkeyi nasıl gerilime sürüklediğini çok iyi bildiğimiz 10 askerin şehit olduğu terör saldırısı bile havayı bozmadı. Tam tersine, geçmişte yaşanan provokasyonlara atıfta bulunularak ‘Oyuna gelmeyelim, önümüze bakalım’ havası egemen oldu. Saldırının hemen sonrasında basın toplantısı yapan Genelkurmay Başkanı Başbuğ bile, öfke ve savaş dilini değil, barış ve çözüm dilini tercih etti. Ardından gelen DTP lideri Türk’ün taziyesi de önemliydi. Dün kanunu Meclis’e sevk edilen Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı’yla da terörle mücadelenin sivil otorite şapkası altında yürütülmesi noktasına gelindi ki bu, yılların tecrübesinin ardından çok önemli bir aşama olarak kaydedilmelidir. Bu süreçte, yani normalleşme ve çözüm yolunda medya da kayda değer bir rol oynuyor. Milliyet’ten Hasan Cemal’in Karayılan’la yaptığı konuşma önemliydi ve yeni mesajlar içeriyordu. Ardından biz, bir grup gazeteci Cumhurbaşkanı’yla Prag yolunda konuştuk ve Gül, ‘birinci mesele Kürt sorunu’ mesajını güçlü bir şekilde verdi. Dün de Radikal’den İsmet Berkan’ın Başbakan Erdoğan’la yaptığı sohbeti okuduk. Erdoğan yılbaşında Kürtçe devlet televizyonunu yayına geçirterek tarihi bir adım atmıştı ama özellikle seçim sonuçlarından sonra canının sıkıldığı ve isteksizleştiği söyleniyordu. Başbakan’ın ‘açılım’ arzusu azalmış mıydı? Konuşmadan anlıyoruz ki böyle bir şey olmadığı gibi kafasında aksine daha cesur adımlar varmış. Berkan, Erdoğan’ın Kürt sorununda özetle şu adımları tasarladığını aktarıyor: Kürtçe ismi değiştirilen köy ve mezraların isimlerinin iade edilmesi, özel (yerel) televizyonlardaki Kürtçe yayın saatlerinin artırılması ve üniversitelerde Kürtçe kürsülerinin hızla devreye sokulması... Erdoğan’ın ne düşündüğü çok önemlidir. Çünkü, kim ne kadar iyi niyetli olursa olsun, kim ne kadar cesaret gösterirse göstersin siyasi kararı verecek, siyasi sorumluluğu omuzlarına alacak hükümettir, Başbakan’dır. Daha ilk andan itibaren CHP ve MHP’nin sorunun çözümüne yönelik adımları nasıl yorumlayacakları anlaşılıyor. Genelkurmay, tarihi çizgisinde kırılmayı göze alsa bile -ki alıyor- muhalefetin sorununun iktidarla olduğu gerçeği değişmeyecektir. Peki, bu konudaki muhalefet iktidar partisi için ne kadar tehlikelidir? Bana göre hiç tehlikeli değildir. Gerçekler en yalın biçimiyle ortaya konur ve bu sorunun çözümsüz kaldığı müddetçe ülkeye ödeteceği manevi, maddi fatura anlatılırsa iktidar partisinin bir kaybı olmayacaktır. Unutmayalım ki sorunun çözülmesini istemeyenler nihayet sadece ve sadece küçük bir Ergenekoncu azınlıkla, sorundan nemalanan yine küçük bir kesimdir. Onların da sorun çözülse de çözülmese de AK Parti’ye merhabaları olmayacakları malumdur. İktidar Kürt sorununu çözerse iddia edildiği gibi milliyetçi oyları kaybetmeyecek, aksine bu çözümden yüksek bir halk desteğiyle çıkacaktır. Çünkü, toplum atılan her kurşunun da kaybedilen her canın da aslında ne anlama geldiğini çok iyi biliyor. Çözümü en iyi toplum analiz edecektir. Üniter yapıyla sorun çıkarmayacak her adım kabul görecektir. Böyle bir durum da sözkonusu olmadığına göre; hatta PKK bile bunu istemediğini tekrar tekrar açıkladığına göre... Ayrıca da bu, oy hesabı yapılacak bir konu değildir. Başbakan cesur olmalı, şoven söyleme kulakları tıkayarak Türkiye Cumhuriyeti’ni terör belasından, etnik adaletsizlik ayıbından kurtarmak için ne gerekiyorsa yapmalıdır. Yarım, çeyrek veya göstermelik çözümleri değil, gerçekte neye inanıyorsa onu yapmalıdır. Evet kolay değil... Yılların biriktirdiği kan, öfke, önyargı ve inat sorunu kemikleştirdi. Rüzgar ne kadar bahar havası getirse de çözmek kolay olmayacak. Ama, en zoru ve en tahammül edilmesi güç olanı çözememektir. Herkesin aynı istikameti gösterdiği tarihi bir momentte bu kez de çözemezsek bir daha çözümü konuşmak bile imkansız olacaktır.
<< Önceki Haber SİYASİ KARARIN MALİYETİ VAR MI? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER