Başbakan Tayyip Erdoğan’ın önceki gün
Düzce’de
Cumhuriyet’in daha önceki dönemlerini kastederek ‘Farklı etnik kimlikte olanlar kovuldu. Acaba kazandık mı?’ demesi, ‘Bu hatalara zaman zaman biz de düştük’ diyerek özeleştiriye kendisini de katması nedeniyle samimiyetle söylenmiş olduğu izlenimi doğurdu.
Cumhuriyet öncesi ve sonrası hatta 1970’lere dek-
Türkiye’nin gayrimüslim ahalisinin kısmen Erdoğan’ın deyimiyle- kovularak, kısmen yıldırılarak kaybedilmesinin nasıl çok yönlü fakirleşmeye yol açtığı giderek anlaşılmaya başladı.
Peki neden
Suriye sınırındaki
mayınlı
arazi tartışmasına dahil olurken bu acı etnik hatırlatmayı yaptı Erdoğan? Yalnızca ihaleye konu şirketin
İsrail şirketi oluşu nedeniyle mi? Ya da yalnızca Cumhuriyet’in kuruluş yılları değil, çok partili sisteme geçtikten sonra da Rum ve
Musevi ahaliye yönelik baskılar mıydı Erdoğan’ın kastettiği? Yalnızca onlar olmayabilir.
Yedinciok.com,
CHP’de aktif
politika yapmayan, ancak CHP Genel Merkezi ile dirsek teması olan bir grup aydın tarafından kurulan bir
internet sitesi. Hafta sonu sayfalarına Suriye sınırındaki mayınların temizlenmesi konusuna boyut katan bir
belge eklediler. ‘
Ermenilerin Durumu’ başlıklı bu metin,
Kültür ve
Turizm Bakanlığı tarafından 2003 yılında basılan ‘Yaşayan
Lozan’ kitabının 220-226’ncı sayfalarından alınmıştı.
Bazı kısımlarını tartışmaya katkı yapabileceği inancıyla aktarıyorum:
* “
Ankara Hükümeti ile Rus Hükümeti arasında gelişen olaylar da bir
Ermenistan devleti kurulmasını uygulamada imkânsız hale getirmişti. Çünkü
Aralık 1920’de, Sevr Antlaşması’nda bir Ermeni devleti için kullanılması düşünülen
topraklar Kazım (
Karabekir) Paşa tarafından ele geçirilmiş, 2 Aralık 1920 tarihli Gümrü Antlaşması’yla da Ermeniler sınırın Türkiye lehine çizilmesini kabul etmişlerdi.
* 13
Ekim 1921 tarihli
Kars Antlaşması ile Ermenistan, Gümrü Antlaşması ile çizilmiş olan Türkiye sınırını kabul ettiğini teyit etmişti. Lozan’a giden Türk heyetine verilen direktifler arasında Ermeni yurdu konusu en başta geliyordu. Buna göre, hiçbir şekilde bir Ermeni yurdu söz konusu olmayacaktı, eğer olursa görüşmeler kesilecekti.
*
Amerikan heyeti, Ermeniler hakkında 30 Aralık 1922 tarihli bir
bildiri sunmuş ve
Amerikan
dernek ve kurum temsilcilerinden, Ermeniler için bir
Ulusal Yurt olarak
teklif edilmiş toprak parçasını ve
bölgeyi tanımlamalarını (..)
görüşlerini istediklerini, ayrıca bu bölgede ilk
göçmenler olarak hemen yerleşmeye hazır Ermeni sayısını bildirmelerini rica ettiklerini belirtmiş ve bunu Alt-Komisyon’a sunmuştur.
* Bu talebe, Amerikan Protestan Kiliseleri Federal Meclisi ve Ermenistan İçin Amerikan Derneği adlı iki kuruluşun
yanıt, verdiği görülmektedir. Dernek, Suriye’nin kuzey sınırı ile
Fransa ile Ankara hükümeti arasında yapılan anlaşmayla çizilen sınır arasındaki bölgeyi uygun görmektedir. Türkiye ile Suriye arasında tarafsız bir bölge kurulmasını istemekte ve MC’nin (Milletler Cemiyeti-MY) yönetimi altında özerk bir bölge olması talep edilmektedir.
*
İstanbul Ermenilerinin buraya gitmeyeceği ancak çoğunluğu tarım işleriyle uğraşan 15 bin kadar sığınmış göçmenin mutlaka gideceği söylenmektedir.
İzmir ve
Anadolu’dan 11 bin yeni göçmen geldiği, ayrıca Suriye’de 75 bin,
Rusya’da 400 bin göçmen olduğu ve bunların yeni bölgeye yerleşebileceği söylenmektedir. Dolayısıyla, istenen Kilikya bölgesine 200 bin-300 bin kadar göçmenin yerleşeceği tahmin edilmektedir.
* Ermenilerin geri dönüşü sorunu
genel affa ilişkin görüşmeler sırasında da gündeme gelmiştir. (..) Ancak İsmet Paşa buna birkaç Ermeni geri dönerse onların genel af nedeniyle soruşturulmayacaklarını, ancak 100 bin Ermeni’nin geri dönmesine izin verilmesi isteğinin sorunu değiştireceğini söylemiş, bunu doğrudan doğruya devletin güvenliğiyle ilgili olduğunu belirtmiştir.
Kitabın yayımlandığı dönemdeki Bakanlık Müsteşarı Mustafa İsen, şimdi Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül’ün
Köşk Genel Sekreteri. Şimdi tartışmaya
Genelkurmay da muhalefetin pek de hoşlanmadığı şekilde- dahil olduğuna göre, Başbakan Erdoğan’ın bize duyurduğu konunun devletin üst katlarında tartışılmakta olduğunu varsayabilir miyiz?
Sorun o arazilere mayın temizleme ardından birilerinin gruplar halinde yerleşmesini önlemek ise, yüzde 51’i Türkiye’ye ait bir uluslararası şirket kuruluşu çözüm olabilir mi acaba?