İhtiyaca göre senaryonun yazıldığı, onları oynamak için sürekli olarak bazı figüranların bulunduğu bir film setinde mi yaşıyoruz? Bir Truman Show mu hayatımız? Yeni vizyona giren ve başrollerini Leonardo di Caprio ve Russell Crowe'un oynadığı Body of Lies filmi de insanda bu duyguyu iyice yerleştiriyor ve bütün Ortadoğu'nun dev canlı ekranlarda adım adım izlenen bir yer olduğunu gösteriyor. Film, bir CIA ajanının yemeğini yerken, çocuğunu severken, başka bir coğrafyayı nasıl kan gölüne çevirdiğini çok iyi anlatıyor. İslam dünyasını da kana bulayan canlı bombaların nasıl kontrol edilebildiğini gerçek gibi yansıtıyor. Ve dev ekranlarla canlı seyrettikleri Ortadoğu'da yaşayan herkesin, sanal âlemde nasıl da bir anda büyük terörist haline getirilebildiğini gözler önüne seriyor. "Body of Lies", Batı'nın Ortadoğu'da yaptıklarını haklı gösteren, Müslümanların her an terörist olma potansiyeli taşıdığı mesajını veren kötü niyetli bir film; ama konumuz bu filmi değerlendirmeye tabi tutmak değil. Bugün terör, canlı bomba, intihar eylemlerinin gerçekten arkasında kimler var bilemiyoruz. El-Kaide' class='textetiket' title='El Kaide haberleri'>El Kaide diye bir örgüt var mı, varsa gerçekten kimlerin kontrolünde, tam olarak anlayamıyoruz. Ama bütün bu eylemlerden en çok Müslümanların zarar gördüğünü tam olarak biliyoruz. Bu saldırıların bütün faturasını Iraklı, Gazzeli çocuklar ödüyor. Bugün bombalı eylemler, intihar saldırıları, gerçekte büyük güçlerin mazlumların kanını dökmek için kullandığı bir gerekçeden başka bir şey değil. Bugün dünya; güvenliğin sağlanması ve barışın sağlanması adı altında insanlara büyük bir kıyım ve savaş halini yaşatanların oyununu izliyor. 'Gazzeli bebekler niçin katlediliyor?' diye sorsanız, onlar "El cevap; güvenlik için." diyorlar. 11 Eylül'ün arkasında gerçekten kimler olduğundan vs. gibi dünyadaki bütün komplo teorilerini bir tarafa bırakıp sadece gözlerimizin gördükleriyle konuşalım. Mart 2003'ten öncesini düşünün. Bütün dünyaya ne deniyordu? Saddam Hüseyin'in kimyasal silahları vardı ve sözüm ona her an dünya medeniyetini tehdit altında tutuyordu. Bunun için mutlaka müdahale edilmeli ve Saddam iktidardan uzaklaştırılmalıydı. Uluslararası medya kuruluşları günlerce bu konuda yayın yaptı. Saddam her an kimyasal silahları bir Batı başkentinin üzerine bırakabilirdi. Bu sebeple büyük bir ordu ile Irak'a giren Batı kuvvetleri Saddam Hüseyin'i devirdi. Baktık ki bütün söylenenler yalanmış. Saddam'ın kimyasal silahı falan yokmuş. Nükleer başlık üretmiyormuş. Milyondan fazla Iraklı Müslüman'ın hayatına mal olan bu savaştan geriye ne kaldı? Kan gölü haline gelmiş bir coğrafya. Başka; ölümler, sakatlıklar, yitip giden hayatlar. Her gün bir yerde patlayan ve yüzlerce kişinin ölmesine neden olan bombalar. Bu kadar insan niye öldü? Ve hâlâ niye ölmeye devam ediyor? El cevap; 'güvenlik' için. 70'li yılların sonunda 80'li yılların başında bu bölgede bir darbeye ihtiyaç vardı. Kamuoyunu bu operasyona ikna edecek her şey yapıldı. Türkiye'deki bütün sinir uçları ile oynandı. Alevilerle Sünniler birbirine düşürüldü. Ülkede sağ-sol kamplaşması için yüzlerce provokatif eylem yapıldı. Faili meçhul bu cinayet ve eylemler hiçbir zaman aydınlatılmadı. Türkiye bir sabah darbeyle uyandığında ise ülkede yaşayan milyonlarca kişinin canı, güvenlik gerekçesiyle tehdit altındaydı. Ve nitekim binlerce insan, darbe şartlarının oluşması için geçen sürede hayatını kaybetti. Yüz binlerce kişi de darbeden sonra ya öldü, ya kayboldu, ya sakat kaldı, ya da etkisi hayat boyu sürecek travmalar yaşadı. Bütün bunları biz niye yaşadık? El cevap; 'güvenliğimiz' için. Dünyada bu kadar insan niye ölüyor? El cevap 'güvenlik' için. Peki hangi güvenlik? Kimin güvenliği? Bu sorunun cevabını da, "Body of Lies'' filminde bir CIA yöneticisini canlandıran ve çocuğunu güvenli şekilde okuluna götürürken Ortadoğu'da yaşayan birileri için ölüm emrini veren Russel Crowe veriyor.