Almanya’da baş
bakan adaylığına hazırlanan SPD’li
Dışişleri Bakanı Steinmeir,
Türkiye’nin
AB üyeliği için ‘reform şart’ derken,
CHP’nin ‘
Avrupa taraftarı olmamasını ve reformlara
muhalif tutumunu anlamakta güçlük çektiğini’ söyledi.
Hafif kurşuni bir hava...
Oturduğum yerden ilerdeki apartmanın yüksek katlarından birinin balkonunda çiçekleriyle haşır neşir olan bir adam gözüme çarpıyor.
Özenle hazırlanmış bir masanın etrafındayız... Sandviçler,
meyve suları,
kahve ve aralarında ananas hissi veren sarı
karpuz dilimlerinin de yer aldığı meyve tabakları...
Burası Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin (SPD) ‘Willi Brandt Evi’ olarak anılan genel merkezi...
Karşımızda da 27
Eylül’de
Almanya’da yapılacak olan genel
seçimlere SPD’nin başbakan adayı olarak katılacak olan
Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeir var... Sempatik ve cana yakın...
Türkiye-AB, Türkiye-Almanya ve iki ülkenin kültürel ilişkilerini özetleyen çok derli toplu bir konuşma yapıyor... Mesaj aynı:
-
Reform şart...
Ama bu arada beni heyecanlandıran bir kültürel projeden de haberdar oluyoruz. Dışişleri Bakanı Steinmeier bunu şöyle anlatıyor:
‘
İstanbul’daki Alman Konsolosluğu’na ait
Tarabya’daki 19. yüzyıldan kalma araziyi kültürel faaliyet için kullanılır hale getirmek istiyoruz. Orada kültürel faaliyete mekán sağlamak istiyoruz. Adı Tarabya olacak.’
* * *
Alman bakanın ‘Türk sosyal demokratları’ ile ilgili soruya verdiği
cevap, bizler için günün sürprizi haline dönüşüyor.
Steinmeier şunları söylüyor:
‘Otuz yıl uzun zaman dilimi. Bir sürü değişiklik oluyor. SPD olarak CHP ile Deniz
Baykal ile ilişkilerimiz var. Ancak son altı yedi yıl CHP’de bazı tavırlar, bazı değişiklikler ya da bazı yanlış anlamalar var. Bunu da burada vurgulamakta fayda var. Her halükarda şunu anlamakta güçlük çekiyorum. CHP’nin Avrupa taraftarı olmamak, Avrupa’dan yana tavır almama tutumunu yadırgadığımı, anlamakta güçlük çektiğimi vurgulamak istiyorum. CHP’nin bu tutumu sırf AB taraftarlığı ya da karşıtlığı temelinde yorumlamakla sınırlı değil. Aynı zamanda iç politikadaki tutumunu da anlamakta güçlük çekiyoruz. İç reform sürecine yönelik tavrı, ceza yasasına ilişkin tavrı. Fakat yalnızca 301 değil. Düşünce özgürlüğünün sınırların genişletilmesine karşı muhalif tavrını almakta zorlandığımızı
itiraf edeyim.
Bu olaylar neticesinde CHP’nin tavrını anlamamaktan dolayı
Sosyalist Enternasyonal içinde
izleme grubu oluşturduk. CHP’nin programını yeniden gözden geçirmeyi amaçlıyoruz. CHP hoş karşılamadı. Herhalde olaya tepkisel bakıyorlar. CHP ile olan ilişkiler, hem Alman hem Avrupa’daki diğer sosyal demokrat partilerin yanlış anlamasından değil, CHP’nin kendi durumundan kaynaklanıyor. CHP’nin Avrupa sürecini desteklemeyen bir pozisyona bürünmesi Avrupa’daki sosyal demokrat partilerle CHP arasında mesafe oluşmasına, direnç oluşmasına neden oldu.’
* * *
Dışişleri Bakanı Steinmeier’e, kendisini bunaltan ‘
Deniz Feneri’ soruları hız kestiğinde, son bir soru olarak ‘neden sosyal demokrasinin zemin kaybettiğini ve çağımızda sosyal demokrasinin sosyolojik kitlesinin ne olduğu sorusunu’ sorma imkánını buluyorum...
Bakan derin bir
analiz yerine, pratik gözlemlerini söylüyor.
* * *
Son derece bilgilendirici ve keyifli öğlen yemeğini ise
Yeşiller Partisi Başkanı Cem
Özdemir’le birlikte yiyoruz...
Cem Özdemir ilk kez başkan olarak girdiği seçim başarısından son derece memnun...
Soğuk
Savaş Dönemi’nin en yakıcı izlerini taşıyan ve Batı ile Doğu Almanya sınırını oluşturan Check Point Charlie üzerinden geçerek geri dönüyoruz...
Akşam yemeğine ise Konrad Adenaur Vakfı’na konuk oluyoruz. Yemeği Vakfın Başkanı Frank Spengler,
Başbakan Merkel’in Partisi CDU’nun uluslararası ilişkiler bölümü başkanı Gert Olav Göhs ve gene aynı partiden
Berlin Federasyon Parlamento üyesi Emine Demirbükan ile birlikte yiyoruz.
Yemek bir ara ‘imtiyazlı
ortaklık’ kavramı etrafında adeta savaşa dönüşüyor... ‘Sosyal
Piyasa Ekonomisi’nden söz açarak tansiyonu düşürme ve tarafların cenkleşme girişimine mola verme bana kalıyor...
* * *
AB sürecine gönül veren ve sayıları maalesef pek de çok olmayan insanlarımızdan biri olan Almanya Büyükelçimiz Ahmet Acet’in resepsiyonu ile geceyi tamamlıyoruz.
Seyahat de sonuna geliyor...
Çıkardığım sonuç hep aynı, Türkiye reform iradesi gösterse, kimse önünde duramaz ve 2014 yılında tam üye olur...
Ama bu iradeyi kim gösterecek?
Görünen o ki, öyle birileri maalesef yok... En azından şimdilik...