Kimi
Avrupadan, kimi
Amerika’dan veya
Kürtlerin kendilerinden kaynaklanır ve ilgili başkentlerin koridorlarında dolaştıktan sonra kaybolup gitmişlerdir.
Bu defa da
tasfiye planından söz ediliyor. Ancak bu defaki çok ciddi.
Son aylarda önemli gelişmeler yaşandı.
Barzani ile ilişkiler düzeltildi. MGK bile
Kuzey Irak’a yatırım ve ticaretin arttırılmasını önerdi. Ardından,
iktidar TRT-6 ve Kürt Sorunu konusunda önemli adımlar attı. Üniversitelerde Kürt Enstitülerinin kurulması için düğmeye basıldı. Bu arada
PKK birden bire
terör girişimlerini kesti –bunda kış mevsiminin etkisinin de olduğunu düşünebiliriz- ve
Clinton’un
Ankara’dan geçmesinden sonra, Cumhurbaşkanı Gül’ün
Tahran’a giderken, 2009 yılında
Kürt sorunu konusunda “iyi şeyler” yaşanacağını söylemesi, tüm dikkatleri uzun yıllardır tartışılan “PKK’yı tasfiye” planını gündeme soktu.
Önce TARAF gazetesinde
Yasemin Çongar yazdı. Sonra
Cumhuriyet’te Mehmet Faraç’tan okuduk.
Buna göre, Irak Özerk Kürt Yönetimi bir Kürt Konferansı toplayacak. Bu konferansta hazırlanacak manifesto ile “Kürtlerin
silahsızlanması” konusunda bir mutabakat taraflar tarafından imzalanacak. Bu arada
Türkiye de bazı adımlar atacak, bir af açıklanacak ve PKK
yönetim kadrosunun bazı Avrupa ülkelerine gitmesine izin verecek. Karşılığında da PKK kadroları silah bırakacak.
Belki hatırlayacaksınız, bir süre önce Amerika ile bazı Avrupa ülkelerinin yine buna benzer bir planları vardı. Örneğin
Henri Barkey bu minvalde bir plandan söz etmişti. Hatta, hangi PKK yöneticisinin hangi ülkeye gideceği dahi bilinirdi. Ancak bir türlü uygulanamadı.
Şimdi de buna benzer bir başka çalışma yapılıyor.
Aslına bakılacak olursa, yeni planın eskisine oranda daha fazla bir uygulanabilme şansı var. Ancak bu defa roller farklı. Hem Kürtlerin bir kesimi, hem de Türkiye bu çözüme daha yakınlar. Yine de karşı çıkanlar var tabii.
Türkiye cephesinden başlayalım...
Ankara’da, PKK teröründen silahla kurtulmanın güçlüğü artık net şekilde kabul ediliyor. PKK’nın terörle bir yere varamayacağı biliniyor. Özellikle askerler, ellerindeki istatistiklere dayanarak PKK faaliyetlerinin etrafı yakıp yıkmaktan, insanları öldürmekten, yani toplumu germekten başka bir işe yaramadığını belirtiyorlar ve 1995 dönemlerine oranla PKK’nın inisiyatifi kaybettiğini belirtiyorlar. Buna rağmen, Ankara çözüm arıyor. Zira kan dökülüyor ve
bölge insanının memnuniyetsizliğinin de bir şekilde giderilmesi gerekiyor.
Güneydoğu’dan terörün kalkması, “barış içinde birlikte yaşanabilir” bir nokta için çıkış yolları aranıyor. Ancak, çıkış yolu bulacağım diye, büyük ödünler vermeye de devletin niyeti yok.
Özetlemek gerekirse, hem siyasiler hem de askerler eskiye oranla daha istekliler. Bunun yanısıra, kamuoyu da yine eskiye oranla daha hazır.
Türkiye açısından en sıkıntılı bölüm, “atılacak adımların” ne olacağıdır. Anayasada DTP’nin istediği gibi değişiklik veya federasyon kokan formüller üzerinde duruluyorsa, boş yere zaman harcanmış olur. Hiçbir siyasi iktidar böyle bir adım atmaz atamaz.
Tabii bir de, PKK’nın ne yapacağı önemli. Silah bırakmasının güvencesi ne olacak? PKK adını silip, yerine bir başka isimle teröre devam edilirse kim ne yapacak?
Anlayacağınız, işin Kürt cephesi çok daha önemli...
PKK, silahla bir yere varamayacağını görüyor
PKK etrafında dönen tasfiye planlarının farkında.
Daha da önemlisi, PKK giderek sıkışıyor. Yapılan açıklamaları izleyin,
telsiz konuşmalarındaki tartışmaları dinleyin ve iç mücadeleye bakın, hemen anlıyorsunuz. Örgüt, silahla bir yere varamayacağını biliyor. Bildiği kadarıyla, bu gerçeği her geçen gün daha da iyi hissediyorlar. Kan döktükçe geçici bir moral buluyorlar, ancak o kadar. Bunun ötesine gidemiyorlar.
TSK karşısında hiçbir başarıları yok. Olmasına da imkan yok. Uzaktan kumandayla insan öldürmek kimseye birşey kazandırmıyor. Ne bir siyasi ödün, ne de siyasi bir avantaj sağlayabilmiş değiller.
Eski dönemlerdeki
eylem sayısı ve aldıkları sonuçlara bakılacak olursa, bugünkü durumun nasıl cılızlaştığı görülür.
Başarabildikleri tek şey, silahla tasfiye edilememeleri. Bunu da,
Kuzey Irak’taki
Kandil dağları sayesinde gerçekleştirebiliyorlar. Oysa bakın oralara da kar yağmaya başladı. Barzani yönetimiyle Türkiye arasındaki ilişkilerin düzelme işaretleri vermesi, sinirleri bozuyor. Bu durum giderek daha da yaygınlaşacaktır. PKK birgün Kuzey Irak’ta elini kolunu sallıyarak dolaşamayacağının da farkında. Nitekim PKK lider kadrosundan Duran
Kalkan Kuzey Irak’ta PKK’ya yönelik bir izalosyon yapıldığından şikayet ediyor.
İşte bu açılardan baktığımızda, PKK yöneticilerinin hiç değilse önemli bir bölümünün Türkiye ile bir
anlaşmaya varıp
silah bırakma, yani
örgütü tasfiye etmek istemeleri doğaldır. Onların tek amacı, kendilerini kurtarmak ve bir başka ülkeye sığınma imkanını bulmaktır.
Ancak unutmamak gerekir ki, böyle bir durumda PKK’nın içinden bir başka gurup da tam tersine, gerekiyorsa isim değiştirip yola devam edecektir. Teslim olmayacaklar ve terörle beslenmeyi sürdürmeyi deneyeceklerdir.
Ben başarılı olabileceklerini sanmıyorum.
Ankara-
Erbil ve
Washington arasında sağlanacak bir anlaşma PKK’yı bitireceği gibi, onun yerine kurulacak başka gurupların da cılız kalmalarıyla sonuçlanacaktır. Yani pek etkili olamazlar.
Gördüğünüz gibi, PKK’nın tasfiyesiyle sonuçlanacağı söylenen bu anlaşmanın gerçekleşmesi hem güç, hem de kolay görünüyor. Hem cazip, hem de korkutucu.
Eğer anlaşma gerçekleşirse çok sevineceğim.
Ancak çok da ümitli olduğumu söyleyemem.