Artık son iki haftaya girdiğimize, son düzlüğü gördüğümüze göre 29
Mart yerel
seçimlerinin ayırt edici özelliklerini konuşmanın tam zamanı...
Evet, bu kez birçok açıdan farklı bir seçimle karşı karşıyayız.
En çok tartışılan konu, '
yerel seçim yapıyoruz ama genel seçim havasında geçiyor'
eleştirisi. Doğrusu bu, normal. Bizim siyasal kültürümüz ve yakın dönem tecrübelerimiz
iktidar partilerinin gücünün mahalli seçimlerde sarsılması durumunda '
erken seçim baskılarının' ortaya çıktığını gösteriyor.
Açıkça dillendirilmiyor ama 'muhalefetin, AKP için koyduğu çıta yüzde 40' seviyesinde. Eğer AKP, yüzde 40'ın altına düşerse, 'erken seçim baskısına' başlayacaklar. Meşruiyet tartışmalarını alevlendirecekler.
Baykal'ın rakibi için 'yüzde 52' rakamını telaffuz etmesi böyle bir hesaba dayanıyor.
Başbakan Erdoğan aslında kendi partisi için 'yüzde 50 hedeflemesi' yapmış durumda. 'Tek kişilik
kampanyasının motivasyon' aracı olarak 'her iki kişiden birisi' sloganını gerçekleştir-meye çalışıyor.
CHP, bu seçimlerin en rahat partisi.
Ankara,
İstanbul ve İzmir'deki oy yüzdeleri, CHP'yi 22 Temmuz performansının üstüne çıkaracak. İzmir'de favori durumdalar, Ankara ve İstanbul'da kaybetseler bile partinin oy ortalaması yükselecek.
Acaba AKP
laİkleŞİyor mu?
En çok MHP'nin yüzde kaç oy alacağını merak ediyorum ve önemsiyorum. Sanki 'İstanbul'da iki partili bir siyasal yapıya' doğru gidiliyor. Farkındayım, bu bazılarının istediği gibi bir tablo. Çoğunluk olumlu buluyor. Ben bu görüşe katılmıyorum. AKP'ye gerçek alternatif yine 'sağ cenahtan' çıkar. Bana göre 'güçlü iki sağ parti ve güçlü bir tek partili kompozis-yon' demokratik kültürümüzün gelişmesi ve katılımcılığın yerleşmesi için daha sağlıklıdır.
Dikkat edilirse, bu kez 'irtica tartışmalarının yapılmadığı' bir kam-panya ile karşı karşıyayız. 'Toplum muhafazakarlaşıyor, AKP laikleşiyor' tespitlerine katılıyorum. Kapatma davasının açıldığı günden bu yana AKP yönetimi adeta
sıkıyönetim uyguluyor ve partiyle ilgili en
küçük bir
laiklik eksenli şüphe oluşturacak söylem veya eyleme izin verilmiyor. Meydanlarda görüyorsunuz, kıran kırana
rekabet, acımasız eleştiriler var ama Baykal'dan Erdoğan'a din, laiklik, irtica konularında tek bir eleştiri gelmiyor. Tam tersine bu kez muhafazakarlığa yönelik açılımlar sosyal demokrat CHP'den geliyor. Bu seçime etkisi olmaz ama eğer CHP 29 Mart'ta en az 5-7 puanlık bir artış yakalarsa ilk genel seçim için CHP'nin açılımlarının devam edeceği ve hatta sonuç üreteceği bir tablo oluşabilir.
Bu seçİmİn kaybedenİ
olmayacak
MHP ise kampanyasını, hayli
akıllıca bir strateji ile 'hükümete oylarınızla uyarı verin' çağrısına oturttu. Özal'ın yaşadıklarını hatırlayınca Bahçeli'nin kurmaylarının iyi bir akıl yürütme yaptıkları anlaşılıyor. Ama MHP nasıl bir perforans sergileyecek, 30 Mart'ın en çok merak uyandıran soru işareti.
Bu kez parlak adayların olmadığı bir kampanya yaşıyoruz. Öyle çok sivrilen isimler göremiyoruz. Seçimin, tüm kamuoyunda ilgiyle izlenen üç ana figürü var. Erdoğan bunların başında geliyor. Onu
Kemal Kılıçdaroğlu izliyor, ardından
Mansur Yavaş geliyor. İstanbul
sandıklarından çıkacak sonuç vatandaşın yolsuzluk iddialarına duyarlılığının göstergesi olacak. MHP, Ankara'daki yarışa çok asılıyor. Gökçek'ten, MHP'ye son seçimde haksızlık yaptığı iddiasıyla rövanş almak istiyorlar. Sadece meydanlara bakarak seçim tahmini ve analizi yapılıyor, çok yanlış. Meydanlardaki kalabalıklar olsa olsa teşkilatın çalışmasını ve organizasyon kabiliyetini gösterir. Tek başına sandık sonucuna dair sağlıklı bir tahminde bulunmak için hiç yeterli değildir. Üstelik son üç gündür hemen bütün partilerin meydanları dolmaya başladı; zira seçim havası yeni yeni oluşuyor.
30 Mart ve sonrasI
AKP'nin ve Başbakan Erdoğan'ın en iyi yaptığı iş 'seçimin
gündemini
tayin' etmek. Kampanyaya '
Davos rüzgarıyla' başladılar. '
Ergenekon süreci' de hep onlar adına olumlu bir motivasyon aracı olarak kullanıldı. Ancak hayatın gerçekleri ekonomiyi, nihayet bir numaralı gündem haline getirdi. Son üç günün meydanlarında ana konu ekonomi oldu.
Hükümet, en baştan beri anlaşmaya niyetli olduğu IMF sürecini de seçim sonrasına denk getirmeyi başardı.
Galiba kaybedeni olmayacak bir seçime gidiyoruz. 30 Mart sabahı çok büyük bir
sürpriz çıkar mı bilmiyorum. Her parti kendisini başarılı gösterecek bir kritere sarılabilir. Ancak, Türk siyasal hayatının sağlıklı bir dengeye oturması, hem rekabetin güçlenmesi hem de içerik zenginleşmesi bakımından 30 Mart'tan itibaren yeni bir süreç başlar.
Genel seçime kadar geçecek dönem yakın tarihin en heyecanlı ve hareketli günlerine gebedir.